Doğaya Dönüş
Doğada bizi kendimize çeken bir davet duyulur. Kaybolan bir âhengin içimizde yeniden kurulduğu yer sessiz ve sakin bir tabiat köşesidir. Esasında hep var olan bu âhenk doğada bize yeniden hatırlatılır. Duygu ve düşünce dünyamızı perişan eden ve dikkatimizi dağıtan şeylerden bir süreliğine kurtulup içimizdeki huzuru yeniden yaşadığımız müstesna bir zaman dilimidir tabiatta yaşadığımız anlar. Bu, bir bakıma her şeyi başladığı yere geri döndürmek gibi bir hâldir. Aslında her şey yine olduğu yerdedir fakat biz mânen bir dinginliğe erişiriz. Hayatın çıkar odaklı işleyişi, doğanın karşılıksız ve samimî hâliyle dengelenir.
Doğada hissettiğimiz var oluşun derin hazzıdır. Çünkü var olmaktan şikayet etmeyen varlıkların, tertemiz bir gökyüzünün, ağaçların, kuşların doğaya anlam ve güzellik katan hâlleriyle hemhâl oluruz. Onlar varoluşun lezzetini duyarken biz de evreni dolduran mânevî varlığımızın derinliğini hissederiz. Duygunun ve tefekkürün doğada öne çıkmasının sebebi budur.
Sosyal hayatta var oluşun bir göstergesi kabul edilen beden burada geriye çekilir ve insan mânevî olarak öz varlığını hissetmeye başlar. Doğayla arada çok derin bir bağlantı kurulurken insanı huzura erdiren kendi içinde duyduğu o güzel birlikteliktir. İnsan ilişkilerinde yorulan ve yıpranan insanın doğada dinlenmesinin sebebi bence budur. Çünkü bütün çıkar ilişkilerine, riyaya, gösterişe ve bunlar gibi insanı yoran türlü hâllere bir fasıla verilmiştir.
Kısacası doğa bizi dinlendiren bir imkândır. Hâlâ güzel duyguların yeri yurdudur. Doğaya dönüş kendimize gelmek demektir. Havaya, toprağa, suya dâhil olup yaşamın temellendiği zemini hissetmek, kaybolan âhengi yeniden duymak demektir.