İtiraf
Bir şeyi anladım kendimde. İnsanların söylediklerinden hiç keyif almıyorum. Bunu bir günahın itirafı gibi görebilirsiniz.
İnsanları dinliyormuş gibi yapıp dinlemediğimi fark ettim bir süredir. Bunun, zihnimin bana oynadığı bir oyun mu olduğunu düşündüm uzun müddet. Hayır, oyun oynamıyor. Basbayağı artık normal konuşmalardan hiç keyif almıyor zihnim. Nasılsa öyle davranıyor yani. Daha doğrusu içerim bu türden konuşmaları kendine dâhil edemiyor, hâle dönüştüremiyor. Epey zorlanıyor bu hususta. Onun için daha derin, daha şifalı şeyler var. Yalnızlık gibi, sessizlik gibi, derin derin düşünmek gibi, bunların hepsini birden kapsayan uzun bir yürüyüş gibi… Beni daha çok bunlar cezbediyor.
Hâliyle bu da insanı dış dünyadan daha içeriye savuruyor. Bir vesilesiyle hemen içinize dönüyorsunuz. Kabul ediyorum ki, zor bir durum. Fakat şu konuştuğumuz mevzulara bakacak olursanız geriye onlardan ne kalacak diye düşünün, derim.
Birilerini yargılamak için böyle demiyorum. Sadece samimi bir şekilde artık günlük mevzulardan hiç keyif almadığını söylüyorum. Bundan ötürü bir şikayetim yok. Sadece kendime bir ayna görevi görsün diye uzun uzun yürüyorum, ormanlarda geziyorum, her geçen gün biraz daha yalnız kalıyorum.
Bunun başka sebepleri de var. Günümüz insanı okumuyor gibi. Yahut derin tefekkürü, varlığı kuşatan duyguları hayatından çıkarmış gibi… Bu insan yapayalnız. Daima başkalarının felaketinde ve vasatlığında kendi hayatında bir tatmin bulmak üzere psikolojik bir zemin arıyor. Böylece yine kendi hayatındaki müstakbel huzursuzlukları hazırlıyor. Ayrıca gününü “Akşam olsun, vakit dolsun” zihniyetiyle yaşıyor birçok kimse.
Ben böyle bir hayattan, insana zengin anlamlar sunmayan bir yaşayıştan hiç keyif almıyorum, hoşlanmıyorum. Bu sebeple yürümeye, yalnızlığa ve yazmaya sığınıyorum. Hayatıma böylece derin anlamlar yükleyebiliyorum. Mutlu oluyorum. Huzur buluyorum bu yalnızlıktan. Fakat insan yine insanla beraber daha zengin tecrübeler yaşar. İnsan diğer insanlarla birlikte mutlu olur. Fakat o, bir yanıyla kalıcı olanı bekler ve arar durur. Bu anlamda hayatta sadece maddî ve dünyevi olana değil, aynı zamanda iç âleminde insana kalacak olan şeylere de önem vermelidir.
Dolayısıyla hayatımıza çeşitlilik katabilmeliyiz. Tefekkürü, sanatı, edebiyatı, şiiri, çeşitli zanaatları hayatımızda belirli bir yere taşımalıyız. Aksi hâlde insan günlük hesapların, ne olduğu belirsiz internet oyunlarının, bir hududu olmayan spor müsabakalarının elinde heder olup gidiyor. Geriye ne kalıyor? Hiçbir şey. İnsan bunlarla mutlu olmaz. İnsan insanlığa yakışan eylemlerle, hasletlerle mutlu olur. Sanat gibi, iyilik yapmak gibi, ibadet gibi…