Yol Arkadaşı
Ansızın çıkageldi. Sarılıp sarmaştık. Hemen de arkadaş olduk. Sanki kırk yıldır birbirimizi tanıyorduk. Ürkekti. Fakat yanıma gelmek istiyordu. Çağırdım geldi. Önce başını okşadım. Sonra eğildim. Çenesinin altını… Öylece bir süre yârenlik ettik.
Günbatımını izlediğim bir yer vardı tarla kenarında. Hemen arkamda da Ulusu… Şırıl şırıl… Aktıkça ruhum dinleniyor. Hemen orta yerde de eski bir yürüyüş yolu… Tarlanın kenarına oturduk beraber. Başını bacağıma yasladı. Aç değildi sanırım. Çünkü bakımlıydı.
Ne istiyordu? Gözleri ne kadar anlamlı bakıyordu öyle. Kahverenginin çevrelediği o siyah derinliklerde neler vardı kim bilir! Başını kucağıma aldım tekrar. Çenesinin altını okşamamdan çok mutlu olduğu kesindi. Huzurluydu. Sevildikçe rahatlatıyordu sanki
Bu arada güneş batıyordu. Beraber ufka bakıyorduk. Yollar kesişiyordu. Yollar dediysem arada sadece yıllar var sanırım değil mi! Neyse…
Ona gönülden şöyle seslendim:
“Kızarıp bozaran ufka bakalım beraber. İyi ki geldin… Mühim olan gelmendi. En güzeli de bakışlarındaki şu dost sıcaklığı, samimiyet, mahviyettir… Akşamın bu saatinde yanımda olmak istediğini anlayabiliyorum. Sözlerin olmasa da baştan ayağa lisan olmuşsun. Seni anlayabiliyorum. Başımı bacağıma koyduğun gibi vücudunu da toprak anaya yasla. Merak etme. O çok merhametlidir. İşte böyle. Gün batımı başladı. Güneşe bakınca sadece ona odaklanıyor gözlerim. Diğer şeyler, evlerin çatıları, dağlar simsiyah oluyor. Sende de oluyor mu böyle? Fakat bugün odaklandığım bir şey daha var. O da sensin. Gün batımını beraber izlediğim ilk arkadaşım sen oldun. Bana öyle mahzun bakma. İyisin. Gayet güzelsin. Kelimeler olmadan anlaşabilmek, o daha da güzel.”
Sonra bir müddet beraber yürüdük. Sanırım şimdi daha mutluydu. Ulusu’yun yanına indi ve ağaçların arasında kayboldu.