Dolar 34,5424
Euro 36,0063
Altın 3.006,41
BİST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon -1°C
Çok Bulutlu
Afyon
-1°C
Çok Bulutlu
Pts 1°C
Sal 4°C
Çar 6°C
Per 8°C

Kadim Bilgelik ve Bir Çift Yürek – 4

Kadim Bilgelik ve Bir Çift Yürek – 4

Kurumsal Web Tasarım

Gerçek İnsanlar Kabilesi

İnsan özü itibariyle ilâhî bir varlıktır. Bunu, evrendeki bütünün çok önemli bir unsuru ve kozmik mükemmelliğin bir numunesi anlamında kullanıyorum. İnsanın değeri zıtların toplandığı çok derin bir muhtevaya sahip olmasından ileri geliyor. Ayrıca insan çevresiyle çok anlamlı ilişkiler kurabilen, yaratıcılık gücü bulunan, ibda ve inşa eden bir varlık… Bütün bunlar insanın mükemmel bir model olduğunu gösteriyor. Bu mükemmelliği işleyebilmenin yolu ona ayna olabilecek bir çevre, kabiliyetini açığa çıkarıp işleyebilmesine imkân ve destek sağlayan insanlardır.

Gerçek İnsanlar Kabilesi’ndeki insanlar, insanın bu gücünün farkındadır. Her insan, mevcut kabiliyeti ile kabilenin bütünlüğü içinde bir araya gelir. Burada parça kelimesini kullanmamaya dikkat ediyorum, zira bu kelime şeylerin müstakil ve bir bütünden ayrı olduğu anlayışını taşımaktadır. Halbuki kabileye göre her şey bir bütün hâlindedir. Bu bütün, maddî olduğu gibi ve mânevî bir anlam ve değer taşır. Gerçekler İnsanlar, Bütün’ün bu gücünü anlamışlar ve kabilenin bir araya gelmesinin ontolojik anlamının bu olduğunu hissetmişlerdir. Kabilenin her üyesi bu birliğin verdiği kuvvet sayesinde güçlüdür, değerlidir ve bütüne hizmet etmektedir.

Burada insan “Ben bu bütüne nasıl hizmet edebilirim?” diye kendine sorar. İnsanın kabilede aldığı görev ve sorumluluk aynı zamanda evrendeki yerini de tayin eder. Varoluşunun nedenini ve niçini sorgulayan bu insanların her biri sorularına tatmin edici cevaplar bulmuşlar ve sonsuz bir huzura ermişlerdir. Yani yaşamlarının amacı gerçekleşmiş ve bu evrendeki yerlerini sonsuza kadar tespit etmişlerdir. Bu yüzden evrenle ve diğer insanlarla müthiş bir barış içerisindedirler. Hiçkimseye kırgınlıkları yoktur. İncitmezler ve incinmezler. Mutlak huzur onların yaşadığı hayattır. Bunu çok iyi hissetmişler ve kendilerine haklı olarak “Gerçek İnsanlar” demişlerdir.

Peki ya diğerleri, yani bizler… Bizler onlara göre mutantlarız. Yani evrendeki bilgelikten kopmuş, gelip geçici hevesler uğruna çatışan ve acı çeken insanlarız. Dolayısıyla bizler insanlık adına henüz sonuçlanmamış ve çemberleri hep açık duran kimseleriz. Daima kazanmak ve elde etmek pahasına yaşadıklarımız, tercihlerimiz ve düşüncelerimiz bizi evrenin en vahşi ve bilgisiz varlığı hâline getirmektedir. Mutantların yaşayışı ve talebi evrenin bütünlüğünü anlamalarına engel olmaktadır. Dolayısıyla mutantlar “gerçek insan” değillerdir. Ancak mutantların içerisinde gerçek insan olmaya doğru seyredenler vardır ve mesajı taşımakla görevli yazar da bunlardan birisidir.

Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi bu kitap mutantların değerler sistemini sorgulayan ironik bir üsluba sahiptir. Yazarın, Gerçek İnsanlar’ın sözlerinden ve tavırlarından damıttığı şu sözleri bunu çok yerinde ifade eder: “Ne var ki ruhsal arayışları yaptıkları her şeye yansıdığı için, mutant değer sistemlerin nasıl bir simgesel sos olduğunu söyledikleri zaman hiç şaşırmadım. Mutantlar, gerçeği yaşamak yerine, koşulların ve durumların evrensel yasayı, konfor, maddecilik ve güvensizliğin altına gömmesine izin veriyorlardı.” (104-105)

Bizlerin, gerçeği dolaylı ve hep yorucu yollardan aramamız herhalde bundan daha güzel ifade edilemezdi. Bir akşamüstü yapılan konuşmalarda yazarın derin bir sezgiyle çıkardığı bu cümleler Gerçek İnsanlar’ın bilgeliklerini anlamamızı da mümkün kılıyor.

Yazar, Gerçek İnsanlar’a doğumgünlerinden, kremalardan ve pastalardan söz eder. Yazar bunlardan söz edince Gerçek İnsanlar bir karşılaştırma yaparlar. Yazar bundan şöyle söz eder: “Bir Mutant’ın ömrüne düşen zaman diliminde, ne çok yapay, yüzeysel, geçici, süs amaçlı, tatlandırılmış amaç peşinde koştuğu işte bu glase kremasıyla gösterilebilirdi. Bir insanın yaşamında kim olduğu ve sonsuz varoluş nedeni hakkında düşündüğü anlar gerçekten ne de azdır!” (s. 105).

Gerçek İnsanlar’ı Mutantlardan ayıran en temel özellik bu son cümlede ifade edilmiştir. Kim olduğumuz ve varoluş nedenimiz… Gerçek İnsanlar Kabilesi, yürüyüşleri esnasında hep bunun üzerinde düşünürler. Ve daima en iyiye ve en mükemmele doğru bir seyir hâlinde ilerlerler. Elbette bu durum içsel bir özellik gösterir. Fakat, mutantların mükemmele sahip olup olmamaları konusu ve husustaki söylemleri gerçekten nefsî bir durum arz edebilir. Çünkü Mutantlar kendilerine ve evrene kolaylıkla yalan söyleyebilirler.

Halbuki Gerçek İnsanlar asla bunu yapmazlar. Onlar yalana asla tevessül etmezler. Bunu ifade ediyorlarsa onlar iyiliği elde etmişlerdir ve o gün yeni bir isim kazanmayı hak etmişlerdir. İşte o zaman kutlama yaparlar ve kabilenin üyesinin belirlediği bir zamanda kendilerine ve evrene pek çok yarar getirecek bu iyilik için kutlama yaparlar. Onlar doğum günlerini kutlamazlar. Çünkü yaşın ilerlemesi ve zamanın akıp gitmesi insanın elinde olmayan bir şeydir. Dolayısıyla Aborjinler “daha mükemmel olmayı” (s. 105) kutlayan ve bunu isteyen seçkin insanlardır.

Gerçek İnsanlar Kabilesi, Evren’le daimî bir ilişki hâlindeydiler. Yazara göre “onların bilinci, insanlığın evrensel bilinci ile sürekli bir iletişim içindeydi.” (s. 83). Gerçek İnsanlar Kabilesi’ni güçlü kılan da buydu.

Gerçek İnsanlar Kabilesi üyelerinin doğaüstü güçleri de vardı. Bu, “doğaüstü” kelimesi sadece durumu mutantların anlaması içindi. Onlar sadece Evren’deki enerjinin sürekliliğine dahil olmayı başarabilmiş ve bu mükemmel sistemi okuyabilmiş bilge insanlardı. Mutantların en çok yaptığı hatalardan uzak bir şekilde, arınmış bir zihin ve kalple Evren’deki sınırsız mükemmelliği anlayabiliyorlar, onun en mükemmel modeli olan insanlar olarak Evren’i okuyabiliyorlardı. Çünkü Gerçek İnsanlar Kabilesi üyeleri aldatmak, yalan söylemek, hırs, daha çok kazanmak gibi şeylere asla tevessül etmiyorlardı. Mutantların bilgeliklerini ortadan kaldıran en büyük mesele yalandı.

Gerçek İnsanlar yalan nedir bilmezlerdi. “Gerçek İnsanlar’ın telepatiden yararlanabilmelerinin nedeni, onların asla yalan söylememesiydi.” (S. 88). Kendisine ve başkalarına yalan söylemeyen bir insan evrenle mükemmel bir ilişki geliştirebilirdi. Gerçek İnsanlar bunu başarmıştı. Onlar sadece başkalarına değil, kendilerine de yalan söylemeyen kimselerdi. Bu yüzden Gerçek İnsanlar, âlemde mevcut her şeyin kendilerinde bulunduğuna inanmışlardı. Bunun en belirgin görünüşü kabilede bulunan şifacıların yaralı kimselerde ve hastalanan insanlarda mevcut olan enerjiyi yönlendirmeleri ve bedendeki saklı şifayı açığa çıkarmalarıdır. Hatta yazar şu tespiti yapar:

“Aslında hiçbir yerde hiçbir hekimin, hiçbir zaman diliminde hiçbir ülkede, tarihin hiçbir döneminde herhangi bir hastalığı iyileştirmemiş olduğuna eminim. Herkesin şifacısı kendi içindedir. Hekimler, kendilerinde özel bir yetenek olduğunu anlamş, bunu geliştirmiş ve en iyi bildiği ve en sevdiği işi toplum yararına kullanmaya karar vermiş olan kişilerdir.” (s. 120).

Bu durum özellikle yüksek bir yerden düşen bir kabile üyesinin, Büyük Taş Avcısı’nın bedenindeki kırıkları ve yaralarını bir gecede tedavi eden, onun bir gün içerisinde tekrar eskisi gibi sağlıklı yürümesine yardımcı olabilen şifacıların anlatıldığı kısımda geçer. Yazar şöyle der: “Tedavi konusunda böylesine yetenekleri olan ama ne biyokimya ne de patoloji eğitimi almamış olan bu insanlar gerçeğe, iyi niyete inanıyorlardı ve iyi olma inancına sahiptiler.” (s. 123).

Şu sözleri de kitaptan aynen alıntılıyorum:

“O sabahın erken saatlerinde kırılan kemiği yerine oturtan iki yerli hekim bedene mükemmellik düşünceleri gönderme çalışması yapmışlardı. Ellerinden akandan çok daha fazlası zihinlerinden ve yüreklerinden akıyordu. Hasta onların şifasını almaya hazır ve açıktı, beklemeden ve tamamiyle iyileşeceğine inancı tamdı. Beni şaşırtan, benim gözlerime bir mucize gibi görünen olayların kabile insanları için sıradan olmasıydı. Birleşik Devletler’e yayılmış onca rahatsızlığın, kurban durumuna düşmüş onca insanın hastalığının ne kadarının, bilinçsiz ve farkına varamadığımız düzeydeki heyecan programlanması nedeniyle ortaya çıkmış olabileceğini merak etmeye başladım.” (s. 125)

Gerçek İnsanlar, yapılan her eylemin insanın kendine döneceği inancına sahiptiler. Esasen iyilik ve kötülük sahibine aittir. Çünkü yaşam bir bütündür. Bilge bir insan bu bütünü en iyi şekilde hissedebilir: “Sen birinin canını acıtırsan, kendi canını acıtırsın. Birine yardım edersen, kendine yardım edersin. Kan ve kemik tüm insanlarda bulunur. Farklı olan yürek ve niyettir. Mutantlar bunun sadece bir insan ömrü boyunca geçerli olduğunu, bireysellik ve ayrımcılık anlamında düşünürler. Gerçek İnsanlar bunun sonsuzluğa dek süreceğini bilirler. Atalarımız, doğmamış torunlarımız, her yerdeki tüm yaşam, bunların tümü birdir.” (s. 160).

Gerçek İnsanlar, hastalıkların ve bedensel bozuklukların hiç de tesadüflere bırakılmayacağını, bunların bizim tercihlerimizle ortaya çıktığını kabul ederler: “Gerçek İnsanlar Kabilesi bizlerin hastalıklar karşısında rastlantısal kurbanlar olmadığımızı, fiziksel bedenin bizlerin sonsuz bilinç düzeyimizin bireysel bilincimizle iletişim kurması için tek yol olduğuna inanır. Bedenin işlevlerindeki bir yavaşlama, çevremize şöyle bir bakmamıza ve iyileştirmemiz gereken gerçekten önemli yaralarımızı incelememize olanak sağlar: hasar görmüş ilişkiler, inanç sistemimizde oluşmuş boşluklar, korku tümörleri, Yaratıcı’ya karşı duyduğumuz kuşkular, bağışlama yetimizi yitirmemiz ve bunun gibi nedenler söz konusu olabilir.” (s. 126).

Gerçek İnsanlar, yaşamın gerçek anlamını temsil eden ve bunu yaşayan bir model olduklarının farkındadır. Bu yüzden mutantlardan çok değişik bir şekilde yaşamayı başarmışlardır. İnsanın bu dünyadaki yerini çok iyi anlamışlar ve yaşamın varoluşsal bir tecrübe olduğunu idrak etmişlerdir. Şifacı Kadın’ın şu sözleri Gerçek İnsanlar Kabilesi’nin hem kendilerine hem de evrene bakışlarını özetler: “Tüm insanlar bu dünyayı sadece ziyaret eden ruhlardır. Tüm ruhlar daima yaşayan varlıklardır. Öteki insanlarla tüm karşılaşmalar deneyimdirler ve tüm deneyimler sonsuza dek sürecek bağlantılardır. Gerçek İnsanlar her deneyimin çemberini kapatır. Mutantlardan farklı olarak bizler hiçbir çemberi açık bırakmayız. Eğer yüreğinde başka insanlara karşı kötü duygularla yürüyüp gidersen ve bu çember kapanmamışsa, bu yaşamın başka anlarında yinelenecektir. Bir kez değil, dersini alana dek defalarca acı çekersin. İncelemek, öğrenmek ve olanlardan ders alarak bilgelik kazanmak iyidir. Minnet duymak, senin deyiminle kutsamak ve huzur içinde yürüyüp gitmek iyidir.” (s. 123)

Sanırım, evren kendine ve çevresine yalan söyleyen, samimî olamayan insanları kendine karşı en büyük tehdit olarak algılıyor. Bu sebeple evrenin sırları bize açılamıyor. Varoluşumuzun mutlak sebebini anlamada ve bir dizi meseleyi çözmede güçlük çekiyoruz. Yalan, bizi evrenin bütünlüğünden koparıyor. Böyle olunca hiçbir canlı bize sığınmak istemiyor. Bitkiler ve hayvanlar bizden uzaklaşmak istiyor. Çünkü kendini aldatan insan rahatlıkla tabiatı tahrip edebilir. Onlar, bunu çok iyi hissediyor.

Yalan nedir bilmeyen Gerçek İnsanlar için evren onlara talep ettikleri şeyi sözsüz, kelamsız takdim etmektedir. Bir timsahın veya akşam yemeği için kuşların kendilerini onları takdim etmesini günümüzün yalan deryasında yüzen mutantlarının anlaması çok zor görünüyor. Bunun bir vakıa olduğunu anlamak için yalandan ebedî kurtuluş gerekiyor.

Burada Gerçek İnsanları anlatmak için daha birçok ifade bulunabilir. Son olarak Gerçek İnsanlar Kabilesi’nin dünyadan ayrılmak üzere olduğunu söyleyen Yaşlı Kişi’nin şu sözleri de onları tarif etmektedir:

“Bizler sonsuz varlıklarız. Evrende bizleri izlemek isteyen ruhların beden formu kazabilecekleri pek çok yer var. Bizler doğrudan ilk varlıkların soyundan geliyoruz. Zamanın başlangıcından bu yana, başlangıçtaki değerlere ve yasalara sadık kalarak ayakta kalabildik. Dünyayı bir arada tutan bizlerin grup bilinci oldu. Şimdi buradan ayrılma konusunda izin aldık. Dünya insanları değiştiler ve dünyanın ruhunun bir bölümünü yitirdiler. Bizler göklerde bununla buluşmaya gidiyoruz.” (s. 187).

Yazar, Gerçek İnsanlar Kabilesi’nin yeryüzünden ayrılmak üzere olduğunu haber vermek üzere mesaj taşıyıcı olarak görevlendirilmiştir. Toprak, mutantlara emanet edilmektedir. Fakat Gerçek İnsanlar, sahip olduğumuz bu yaşam biçiminin havaya, suya ve bitkilere neler yaptığını fark etmemiz için bize dua edeceklerdir.

Yasin Şen – Haber Afyon
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.