Yasin Şen Yazdı: Cennet Ana
Cennet Ana’yı zihnimdeki birkaç hatıra kırıntısı ile asla unutamıyorum. 1992 senesinin Şubat ayında vefat etmişti. Demek ki, o vefat ettiğinde ben daha üç yaşımı doldurmamış olacağım. Eski evin hemen yanında gelip giden cemaati hatırlıyorum. Bir de bana hasta yatağında bisküvi ve ilaç kutuları verişini… Biraz silik olsa da bunları zaman zaman düşünüyor, onun beni çok sevdiğini hayal ediyorum.
Yıllar sonra annem anlatmıştı: Cennet Ana, her defasında anneme “Yüreğimi yarsalar, bu çocuğu içine koysalar yine de ona kanamam. Ben ölürsem Yasin’i hemen yanıma alırım. Onu benim yanıma gönderir misin?” dermiş.
Annem de yok diyemezmiş. “Gönderirim Cennet Ana” dermiş.
O da pek çokları gibi ümmî idi. Yaz geldiğinde onlar yaylaya giderlerdi. Buna köyde “yaylacılık yapmak” denirdi. Neler yaşadı, neler onu hüzünlendirdi, nereden bilebilirim? Yalnız bu satırlarda onları, Cennet Anamı anlatmak için vazgeçilmez bir istek duyuyorum. Köyün havasına, suyuna karışan hayatiyetleri cezbediyor beni.
Köyde rahmetlilerin birinin isminin anılmadığı bir gün yoktur. Zaman yavaşlar, insanlar işlerini güçlerini bitirirler. Sohbet koyulaşır. Ölenler yâda gelir. Onlar hatırlanır. Tecrübeleri, hayatları, söyledikleri karışır hayatımıza. Cennet Anam, bütün o müşfik duruşu, silik varlığı ile köyün varlığına can katanlardan biriydi.
Bakmayın ölümlerinden sonra unutuluşlarına. Aslında onların büyüklüğü, anaların destanı burada gizlidir. Onlar yaparken imzasını atmayan gönül mimarlarıdır.