Gün Batımını İzlemek
Güneş dağların ardında güne veda ederken nedense bu manzara beni kendine davet eder. Bir günbatımı varlığın hissetmek istediğim bütün derinliğini emsalsiz bir şekilde gözlerimin önüne serer.
Her akşam bir mucize gerçekleşir ufukta. Bu, oldukça hüzünlü bir hâldir. Sanki bu akşam saatlerinde, gün batarken gönülden yükselen bir hüznün ufkunu da seyrederiz biz. Maviden kızıla seyreden bir günbatımı içimizde harikulade oluşları da besler.
Gökyüzünün bu ilginç ve güzel hallerinde bizi kendine bağlayan bir duygu vardır. Her muhteşem günbatımında bunu duymak mümkündür. Güneş âdeta mucizeler gösterir. Dünyamızı ısıtan ve ışıtan güneş yerini karanlığa bırakırken bu geçisin basit olmasını istemeyen bir sanatkâr gibidir. Âdeta bir ressam edasıyla renkten renge boyadığı ufkun o güzelim manzarasıyla bizi kendine hayran bırakır. Tuvalindeki renkler çok çeşitli değildir ancak diğer renkleri kendisine hayran bırakacak güzellikte ve derinliktedir. Dolayısıyla bu güzelliği her akşam bir kenarda izlemeyi istemekten daha tabii ne olabilir!
Ben de öyle yapıyorum. Arabada olsam dahi gözümü ve gönlümü alamadığım bu muhteşem doğa hadisesini aracı durdurarak ve bir kenara oturarak izlemeyi tercih ediyorum.
Seyre durduğum şey, hayran olduğum ve bir daha aynısıyla tekrar etmeyecek bir güzellikte cereyan ettiği için her günbatımı eşi benzeri olmayan bir sanat gösterisidir. Sarıdan turuncuya, turuncudan kırmızıya, kırmızıdan kızıla ve nihayet siyaha bürünen ufuklar, gözlerimizi beslediği gibi gönüllerimizi de en gür biçimde doyurmaktadır. Onun hüzne çok benzeyen hâlleri günbatımlarını mahzun fakat hayranlık içerisinde izlemeye sebeptir. Kaleme dökülmese, kelama bürünmese bile hissedilen şeyler insan ruhunun o çok derin bağlarından, İlahî bir güzellikten ve bu dünya hayatını anlamlı kılan derin bir hüzünden haber vermektedir bize. Ufuk, kanayan bir yara gibi içimizde dâimâ acıyan bir yanımızın görünüşünü andırırken bizde çok derinlerde gizlenen bir sonsuzluğu da hissettirmektedir.