Ah Gübülüm Masalı
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Üç kadın inek güderken çorap örüyorlarmış. Bu kadınların birinin yumağı yuvarlanmış. Yumak gitmiş, kadın gitmiş. Yumak gitmiş kadın gitmiş. Yumak meğer bir ayının önünde durmuş. Ayı yumağı almış. Kadın yumağı ayının elinde görmüş. Ayı kadınla evlenmiş. Aylar geçmiş, yıllar geçmiş. Bunlar çoluk çocuk sahibi olmuşlar. Kadının kardeşi, ablasını merak etmiş, aramaya koyulmuş. Kardeşi, ablasını bulmuş. Görüşmüşler, hasret gidermişler. Sonra da ablası kardeşini dolaba saklamış. Akşam olmuş, ayı gelmiş. Ayı, kadına “Burada adam eti kokuyor.” Demiş. Kadın da “Yok, yok. Ben bugün saçımı yıkadım da o kokuyor.” Demiş. Ertesi gün olmuş. Kadının kardeşi o gün ayının evinde kalmış. Akşam ayı gelince yine “Burada adam eti kokuyor.” Demiş. Kadın kardeşini ayıdan saklayamayacağını anlamış. Ayıya “Sana bir şey diyeceğim. Ama bir şey yapmayacaksın.” Demiş. Ayı da “Tamam yapmam” demiş. Kadın “Bak, benim kardeşim geldi. Sana o kokuyor.” Demiş. Sonra kadın kardeşini dolaptan çıkarmış. Ayı ve kadının kardeşi muhabbet başlamışlar. Ertesi gün kadının kardeşi evine gitmiş. Aradan üç beş gün geçmiş. Kadının kardeşi yine gelmiş. Muhabbet arasında “Enişte ben size geldim. Siz de ev halkıyla bize buyurun!” demiş. İki gün sonra ayı ve kadın misafirliğe gitmişler. Yemek yeyip uzun uzun muhabbet etmişler. Meğer kadının kardeşi bu ayıya bir oyun yapmış. “Enişte sen şuraya geç otur.” Demiş. Ayının oturduğu yerin tahtaları kırılmış. Ayı baş aşağı düşmüş. Ayı ölmüş. Kadın da ağıt tutmaya başlamış: “Ah gübülüm, gübülüm! Yağın balın çoğudu, bana kahrın yoğudu gübülüm gübülüm!” Onlar gitmiş kuru oduna biz de erdik muradımıza…