Anadolu Hikayeleri
Hakkı Çavuş’un Hamam Safası
Gerede’de demirci ustası ve Hakkı Çavuş lakabıyla tanınan Mehmet Pehlivan adında birinin anlattığı ve kendi başından geçen bir hikaye vardır: Bir gün Hakkı Çavuş Gerede’den Kızılcahamam’a gider. Hamama girer ve terlemeye başlar. Etrafına bakıp kendisine kese atacak birini arar. Hamamda keseci olmadığını anlayınca karşısında oturan adama “Gel sırtıma bir kese at!” der. Adam Hakkı Çavuş’ın yaşına başına hürmeten olacak, yerinden kalkar ve sırtını keseler. Hakkı Çavuş, Kızılcahamamlı olmadığından hamamda kimseyi tanımamaktadır. Adam yanından ayrılınca adamı tanıyanlar Hakkı Çavuş’un yanına gelir. “Amca sen ne yaptın! Kese attırdığın adam koskoca belediye reisidir!” derler. Hakkı Çavuş bunu duyunca pişkin pişkin “O da anasının karnında dokuz ay yattı ben de!” der.
Nallı Geyik Hikayesi
Bu hikâye merhum manav Haydar Öztürk’ten alınmıştır: Gerede’nin Güneydemirciler Köyü, Kabaklar Mahallesi sakinlerinden bir grup arkadaş avlanmak niyetiyle ormana gitmişler. Vakit ilerlemiş. Adamların erzağı bitmiş. Acıkmışlar ve yorulmuşlar. Hava da karanlık ve sisli olduğundan yolu şaşırmışlar. Farkında olmadan köye yaklaşmışlar. Uzakta bir karaltı görmüşler. Olsa olsa bu geyiktir deyip hayvanı vurmuşlar. Ateş yakıp pişirmişler. Karınlarını doyurmuşlar. Ateşin sıcağı ve karınlarının tok olması sebebiyle sızmışlar. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber de uyanmışlar. İlk uyanan avcı, hayvanın ayaklarını görmüş ve nalı fark etmiş. Diğer arkadaşlarına “Bu geyiğin nalı da varmış!” demiş. Uykunun sersemliğiyle yedikleri hayvanın geyik değil de eşek olduğunu kulaklarından anlamışlar.
Aşık Dertli’nin Ölümü
Âşık Dertli, Ankara’da Samanpazarı’nda vefat eder. Vefatından bir gün önce pazarda kendinden geçmiş bir hâlde bağırır, çağırır. “Yarın Dertli’nin düğünü var!” diye… Kimse Dertli’nin bu haykırışlarına bir anlam veremez. Dertli kendinden geçmiş bir hâlde bağırıp çağırmaya devam eder. Saz çalar. Ertesi günü bir caminin önünde bulunan bir musalla taşının üzerine uzanan Dertli oracıkta vefat eder. Herkes Dertli’nin dünkü taşkınlığının vefatını haber vermek için olduğunu anlar. Ancak artık çok geçtir. Dertli Samanpazarı’na defnedilir. Cumhuriyet döneminde yol yapım çalışmalarından dolayı Âşık Dertli’nin mezarının taşınması gündeme gelir. Mezarın, doğduğu köy olan Yeniçağa’daki Şahnalar’a taşınması, naaşının oraya defnedilmesi kararlaştırılır. Binbir güçlükle Dertli’nin naaşı Yeniçağa’ya kadar getirilir. Ancak köyüne götürmek için naaşın hayvanların çektiği arabayla götürülmesi zarureti ortaya çıkar. neticede cenaze tedarik edilen bir arabaya yüklenir. Şahnalar’a doğru götürülmeye başlanır. Ancak bugünkü Dertli’nin mezarının olduğu mevkide arabanın bir tekerleği kırılır. Başka bir hâl çaresi bulamayan insanlar naaşı bugünkü yere defnederler. Meğer burası atadan dededen Dertli’nin kendi toprağıymış. (Mahmut Özçay, Doğum: 1936 Trabzon-Çaykara, Terzi, antikacı. İstanbul ve Gerede’de ikamet ediyor.)
Geredeli Figani
Geredeli Figani bir gün bir ahbabıyla yolculuğa çıkmış. Bu kişi onun üstadı Âşık Dertli de olabilir. Gerede’den bir hayli uzaklaştıkları hâlde Figânî birdenbire geriye dönmek istemiş. Arkadaşı sebebini sormuş ama izah edememiş. Neticede gerisin geri Gerede’ye gelmiş Figânî. Meğer annesi vefat etmiş ve Geredeliler cenaze hazırlıklarına çoktan başlamışlar. Figanî böylece annesinin cenaze merasimine katılmış.
(Mahmut Özçay, Doğum: 1936, Trabzon-Çaykara, Terzi, antikacı. İstanbul ve Gerede’de ikamet ediyor.)
Etme-Bulma
Köyün birinde bir dilenci varmış. Sürekli bir eve gidiyormuş. Ev sahibi kadın bu dilenciden iyice bıkmış. Bir gün kendi kendine “Şu adamı zehirleyeyim!” demiş. Dilenci yine bir gün kapıya gelmiş. Kadın adama zehirli bir ekmek vermiş. Kadının o gün oğlu askerden gelmiş. Yolda bu dilenciye rast gelmiş ve ondan ekmek istemiş. Adam da ekmeği büsbütün olarak gence vermiş. Genç o ekmeği yediğinde kıvranmış ve bir süre sonra da ölmüş.
Ne Ekersen Onu Biçersin
Köyün birinde bir oğlu, gelini ve torunları olan bir kadın yaşarmış. Gelini aynı sofrada yemek yemek istemediği için eşine yalak oydurmaya başlamış. Annesi görüp sorduğunda “Sana yalak oyuyorum. Bundan sonra burada yemek yiyeceksin yemeğini!” demiş. Aradan yıllar geçmiş. Kadın ölmüş. Torun büyümüş. Ve evlenmiş. Aynı şekilde o da yalak oymaya başlamış. Sorduklarında “Sizin babaanneme yaptığınızı yapıyorum, size yalak oyuyorum!” demiş. O kadın da ölene kadar oradan yemek yemiş.