Anlamı Aramak
Bir eylemi kendi kendinize anlamlandırdığınızda insanların neler söylediği umrunuzda olmaz. Bir şeyin sizin için taşıdığı mânâ, başka birinin hatırına bile gelmeyebilir. Burada eşyanın ve yaşadığınız bir olayın sizin için anlamı ne, ona bakmak icap eder. Sonra da yolumuza devam etmeliyiz.
Burada şöyle bir ölçü var: Mutluluklarımız, keyiflerimiz başkalarına asla zarar vermemelidir. Bunlarla ihmâlkarlığa düşmemelidir insan. Atalarımızın, “Dağda gez, belde gez, insafı elden bırakma!” sözü bu ölçüyü ifade eder.
Bu ayarlanabildiği takdirde yaşam bizim için anlamlı bir serüven hâline gelir. Bazı anlar derin bir mânâ ile karşılaşıp hayattan büyük bir doyum elde edebilmemizin temelinde bu yatar. Çoğu insanın çocukluğunu özlemesinin arkasında da bu duygu vardır. Çünkü en küçük şeylere derin anlamlar yükleyip onlardan doyasıya istifade ettiğimiz bir dönemdir çocukluk. Hayatın gelgitleri daha azdır. Bir şekerleme, dünyanın bütün imkanlarına sahip bir zenginin servetinden daha mutluluk vericidir. Çocuk, bu yönüyle hayata en güzel anlamı yükleyen insan demektir.
Hayatımızın geri kalanında hep bitirmek istediğimiz bir şey, bir iş, doyum alamadığımız yaşantılar eşyaya ve olaylara anlam vermemizi engelliyor. Kendimi böyle bir durumda hissettiğim zaman o şeye veya olaya farklı bir gözle bakmayı deniyorum. Sıkıldığım bir işten acaba nasıl keyif alabilirim, diye düşünüyorum.
Vakit müsaitse ve ben o an sıkıldıysam derhal o zamanı nasıl daha keyifli ve anlamlı bir hâle getirebilirim diye gönlümü yoklarım. Bu içeriden ve tamamen benimle ilgili bir bakış açısıdır. Cevabını da kendi içimde bulduğumdan o gün keyifle hatırlayabileceğim şeyler yaşamış olurum.
Bunun için biraz yalnız kalmak, teknolojiden uzakta durmak gerekebilir. Bir de bize keyif veren şeyleri, mutlu olacağımız anları sosyal medyaya ve modaya göre belirlememek sanırım en güzeli… Bir tatil beldesine yığınla para döken kişinin bunu etrafına göstermek ve sırf para harcayıp rahatlamak için tatilini planladığını anladığımdan beri o mevzulardan uzak duruyorum. Bir köyde, bir ağaç dibinde termostan bardağıma koyduğum çay başkasını bilmem ama beni acayip mutlu ediyor. Sizi bilmem ama çayırda çimende otlayan koyunları görmek bana huzur veriyor. Orada deyneğine dayanmış düşünen çobanı izlemeyi Mikelanj’ın heykeline değişmem. Yeşil çayırlar, o nefis ormanlar da cabası… Ben bu hayatı seviyorum. Çünkü bunda bir sürü anlamlar buluyorum. Buna da kendi kendime anlamı aramak diyesim geliyor.