Balık
Çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda balık tutma işine iptilâ derecesinde düşkündüm. Fakat artık balıklara kıyamıyorum. Bu konuda birçok hatıramız, anılarımız var. Onlardan birisi şöyle:
Bir keresinde Ali Osman, Samet, Yakup, Burhan, ben ve bizim köyde Şaban Gencel Dayı’nın torunu Murat’la beraber el balığına gittik. Ortaokul ikinci sınıfın yaz tatili idi. Niyetimiz balık tutup bunları ırmak kenarında bir güzel yemekti. Hazırlıklı gitmiştik. Neyse, değirmenin yakınlarından el balığına başladık. Saçmamız (serpme) da vardı. Değirmenin azıcık yukarısında bir kayanın yanına geldik. Hepimiz sardık kayanın etrafını ve elimizi inlere attık. Kayanın altı balık kaynıyordu. Herkes sevinç çığlığı atmaya başlamıştı. Bu arada balıklar teker teker çıkarılıyor ve Burhan’ın tuttuğu çantaya doluyordu. Ben de elimi ilk attığımda kocaman bir balığa denk gelmiştim. Korkmuştum ama elimi de çekmemiştim. Bu kocaman bir balıktı. Bizim tabirle yarmança… Balığı bir solungaçlarından bir de kuyruk kısmından tutmuştum. Hayvancağız galiba nefes alamamıştı. Birkaç çırpıntı ve elimde kaldı. Arkadaşlarım balıkları teker teker çıkarıyorlardı taşın altından. Bu arada bir kısmı da benim kolumun yanından hızla kaçıyordu. Diğer arkadaşlarımınki de öyleydi. Ama buna rağmen çok balık almıştık. Fakat ben henüz bir tane dahi çıkaramamıştım. Bu esnada Murat taşın altından kocaman bir balık çıkardı. Bu o zamanki vücut fizyonimimize göre kolumuz kadar vardı. Herkes çok sevinmişti. Ben de “Siz şimdi benimkini görün!” anlamında bir şeyler dedim. Artık taşın altında başka balık kalmadığına kanaat getirdiğimizde onu taşın altından çıkardım. Arkadaşlarımın hepsi de çok şaşırmıştı. Hepimiz sevinç çığlıklarımızı ırmak yatağı boyunca yankılandırmıştık.