Bizim Köyün Camisine Veda
Her şey yok olup gidiyor bir gün. Fakat yokluğa ve yok olana ihtiram göstermek lazım.
Sana hangi güzel kelimelerle hitap edeyim bilemiyorum. Çıtır çıtır yanan bir sobanın hemen önünde kıldığımız teravih namazlarında bize verdiğin huzura mı teşekkür edeyim, yoksa bir yaz günü bize kucağını açıp gönlümüzü doldurduğun maneviyata mı? Çocukluğumuzda bize verdiğin birliğe ve dirliğe mi? Şimdi hangi âlemlerdesin, bilemem ama menzilin mübarek, yolculuğun hayırlı olsun. Yok oldukça var oluyoruz ama gidişin gönlümü burkuyor ey dost. Duvarlarına sinen çocukluğumu, gölgende dinlenen ihtiyarları, çocuk safiyetimizle kıldığımız o güzel namazları, Adil’in saflarda imamın arkasında dururken ayaklarımızı gıdıklayışını, gülmemek için kendimizi tutuşumuzu, mübarek gecelerde dağıtılan bisküvi, meyve suları ve çikolatalarını, bizim Samet’in haylazlıklarını, yediğimiz dayakları ve azarları, Yakup’un ve Ali Osman’ın getirdiği kametleri, babamın okuduğu Mevlitleri, her bayram sabahı yaptığımız kahvaltılarını, tespihlerin asıldığı demirlere bilmem kaç metre öteden atıp asmaya çalıştığımız tespihlerini, Mehmet ve Server Dayıların en önde başlarını göğüslerine yaklaştırıp huşu içinde imamın vaazını dinlemelerini, çabucak alınan abdestlerle namaza yetişmek için harcadığımız çabayı ve o telaşı bilmem ki ey dost nasıl unuturum! Merdivenlerin gıcırtısından yükselen nağmelerin, ahşabın kokusunun, yaz mekteplerinin, önünde oynadığımız bilye oyunlarının, zihnin kuytularına çekilen ve giderek kaybolan mazinin, içeride dururken yağmurun sesiyle bize daha çok yakınlaşan duygularımızın şimdi boynu bükük, hatıraları mahzun… Biz senden razıyız, sen de bizden razı mısın?
Hoşçakal ey dost, yolun açık, menzilin mübarek olsun, hoşçakal…