Bolu Tekke Işıklar Köyü İlköğretim Okulu
Bolu Tekke Işıklar Köyü İlköğretim Okulu
Bu bizim hikâyemiz. Boşalan köylerin, kapanan okulların, sönen ocakların hikâyesi.
Bolu merkeze bağlı Tekkeköy’deyim. Köyün yıllardan beri kapalı duran ve bir harabeye dönen okulunun bahçesinde yazıyorum bu satırları. Kaç yıldır bu okula bir öğretmen uğramıyor, bilmiyorum.
Bir öğretmen olarak teker teker sınıflarını gezdim okulun. İçim yanarak ve ağlaya ağlaya camları kırılmış, çerçeveleri inmiş, yerleri kirlenmiş sınıflarına girdim. Bir öğretmen olarak… Acıyla, gönlüm yanarak, ümitle açılan okulların bir harabeye döndüğü gerçeğiyle yüzleşerek… Burada biriken hatıraları düşündüm.
Arta kalan birkaç eğitim araç gerecinin insanı derin duygulara sevk ettiğini uzun uzun söylemeye gerek var mı, bilmiyorum. Daha ne söylenir? İçerideki bir duvar yazısında burasının 1997’de cıvıl cıvıl olduğu yazılı. Evet, okullarımız cıvıl cıvıldı. O zamanlar köylerin nüfusu daha çoktu. Üretim vardı, nüfus vardı ve okullar vardı. Şimdi bunlar büyük ölçüde yok. Okullar da nüfusun göç etmesiyle beraber köylerde kapandı.
Tekkeköy’de neredeyse kimseler kalmamış. Nüfus ya göç edip gidiyor ya da kalanlar rahmetli oluyor. Kendisiyle sohbet ettiğim Meryem Teyze, bu sene iki ocak daha söndü diyordu. Kor gibi bir cümle ve kıvılcım gibi kelimeler… Bu bizim hikâyemiz. Hepimizin… Peki ne yapmalıyız. O nüfusu geriye çağırıp hormonlanmış şehirlerin yükünü hafifletemez miyiz? Buna şimdi gücümüz yetmez elbette. Fakat köyler böyle yok olup gidecek mi hayatımızdan? O okul binaları, güzelim köy evleri harap mı olacak böyle? Ne yapmalı, ne yapmalıyız peki… Kendi kendime daima sorduğum bu soruların cevabını doğrusu ben de bilmiyorum. Zor bir durum. Bildiğim bir şey var tabii: Köylerin hareketli olduğu, insanların harıl harıl çalıştığı o zamanları özlüyorum. Köy okullarının neşesini, heyecanlı ve göreve yeni başlayan bir öğretmenin aşkını… Ben bunları özlüyorum.