Çilek
Bizim köyde çilek deyince mis gibi kokan, oldukça tatlı, küçücük çilekler anlaşılır. Köyün toprağı oldukça verimli olduğundan büyük çilekler de yetişirdi. Buna bizim köyde “aşlı çilek” denirdi. Bunlar ekildiğinde derhal hemen tarlanın bir bölümünü işgal ederdi. Bizim evin çöplüğünde ve avlunun Fındıklo taraflarında aşlı çileklerimiz olurdu. Bir de Burhanların evinin yanında vardı. Bunlara zaman zaman gelir, bizi cezbeden bu aşlı çileklerden doyasıya yerdik. Fakat dediğim gibi biz de çilek deyince fındık bahçelerinde, yol kenarlarında yetişen o güzelim, kıpkırmızı çilekler akla gelir.
Çocukluğumuzda Havuzun (Hâfızın demek olur) Yerine ve İbilan Yerine Saz’ın bütün çocukları olarak çileğe giderdik.
Abazdağı’nda da çok çilek olurdu. Fakat biz buraya çıktığımız zaman çilek zamanı geçmiş olurdu. Babaannem rahmetli bana küçüklüğümde Abazdağı’nda hayvanları otlatırken bakraç bakraç çilek topladığını anlatırdı.
Çileğe gitmek diye bir deyim vardı köyümüzde. Biz bazen oyun olsun diye cümbür cemaat Havuzun Yerine çileğe giderdik. Çok fazla bulduğumuzla annelerimiz bunlarla reçel yapardı.
Çileğin kendine özgü birkaç kelimesi de vardı. Çileğin yanındaki uzun sürgüne –eğer elimizde kap kaçak yoksa- çilekleri dizerdik. Buna dizin derdik. İşte “İki dizin, üç dizin, beş dizin çilek topladım!” derdik. Bazen de fındık yapraklarından şapka yapar çilekleri ona koyardık. Çileğin çok olduğu yere de yuvanak derdik. Havuzun Yerinin hemen üstünde böyle bir yuvanak vardı. Kimseye haksızlık olmasın diye buraya en son hep birlikte giderdik.