Dörtdivan’da Yeni Bulunan Bir Cönk Hakkında
Dörtdivan’daki cönkler konusu, birtakım araştırmacıların ilçenin kültürel zenginlikleri konusunda dikkat çektikleri hususların başında gelmektedir. Biz, yaptığımız araştırmalarda başlangıçta bu cönklerin varlığı hakkında pek bir malumât elde edemedik. Fakat Çavuşlar Camii İmam Hatibi İsmail Tezel hocamızın elindeki cönkü bizimle paylaşması üzerine konuyla ilgili daha net şeyler söyleme imkânımız oldu. Biz bu konuyu yazdığımız yazılarla ele almaya ve konuya dikkat çekmeye çalıştık.
Araştırmalarımız devam ederken Dörtdivan’da bir cönkün daha olduğu bilgisine ulaştık. Bu cönk, Dörtdivan, Adaköylü öğretmen Mehmet Akif Uludağ’ın elinde bulunuyordu. Bu cönk Mehmet Akif Uludağ’ın babası Mustafa Uludağ’a (d. 1969-İmam-Hatip) intikal etmiştir. Mehmet Akif Uludağ’ın bu cönkü bizimle paylaşması üzerine biz de bu yazma eser üzerinde çalışmaya başlamış olduk. Niyetimiz bu cönkün de Osmanlı Türkçesinden aktarımını gerçekleştirdikten sonra diğer cönkle beraber bunları “Dörtdivan Cönkleri” adı altında ve bir kitap hâlinde yayınlamaktır.
Bu ikinci cönk oldukça hacimlidir. Eksik varaklar haricinde 143 varak, yani cönk 286 sayfadır. Cönkün iç kapağı kopmuş ve ilk üç varağı yırtılmıştır. Burada Derdiyok ile Zülfüsiyah adlı halk hikâyesinin ilk kısmının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca cönkün eksik olan iç kapağının yazılı olduğu anlaşılmaktadır. Deri kaplı cönkün dış kapakları da kopmuş durumdadır. Sadece sırt kısmı kalmıştır.
Bunların haricinde cönkün oldukça sağlam ve içerik açısından zengin olduğunu söyleyebiliriz. Cönkteki bu zengin içerik sayesinde Dörtdivan ve Gerede civarında halk edebiyatı mahsullerinin işlenişi ve anlatımı hakkında bazı yeni yorumlar getirmek mümkün görünüyor.
Cönk okunaklı bir rikayla kaleme alınmıştır. Cönkün içindeki yazı sitillerinden, başka kişilerce zaman içinde ilaveler yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca cönkün eskimiş sayfaları tamir görmüştür. Bu da bize cönk sahiplerinin onu koruma konusunda özen gösterdiklerini düşündürmektedir.
Cönk her iki kısımdan da başlıyormuş intibaı verecek şekilde tutulmuştur. Bir tarafta Derdiyok ile Zülfüsiyah hikâyesi başlarken diğer kısımda Âsuman ile Zeycan hikâyesi başlamaktadır. Bunun yanında cönkte Âşık Garip ile Şahsenem hikâyesi de vardır. Dolayısıyla cönkün büyük kısmı halk hikâyelerinden oluşmaktadır. Derdiyok ile Zülfüsiyah hikâyesinin ilk varakları hariç tutulursa bu hikâyeler cönkte tam olarak mevcut durumdadır. Hikâyelerin bize söylediği husus, Dörtdivan’da halk hikâyesi anlatma ve dinleme geleneğinin ciddi anlamda mevcut olduğudur.
Cönkteki halk hikâyeleri manzumeler bakımından da zengindir. Bilindiği gibi halk hikâyeleri bir kısmı manzum bir kısmı mensur olan eserlerdir. Elimizdeki cönkte hikâyeleri kaydeden kişinin herhangi bir atlamaya yer vermeden bunları yazdığı anlaşılıyor. Bizde, Derdiyok ile Zülfüsiyah hikâyesini okurken bunların bir icra ortamında kaydedildiği gibi bir intiba oluştu. Doğal ortamında kaydedilen bu hikâyelerin okunmasında bazı güçlükler olabilmektedir. Nitekim cönkte yer alan hikâyeler halk imlasıyla yazılmış ve muhtemelen anlatıldığı gibi kaydedilmiş metinlerdir.
Biz cönkte yer alan Derdiyok ile Zülfüsiyah hikâyesinden birkaç şiiri örnek olarak buraya kaydetmek ve bunlar hakkında bir fikir vermek istiyoruz:
Aldı Derdiyok
Âşık imdi berü gel sen
Sana imlâyı öğredem
Ne vechile yaratmış Hak
Fâni dünyâyı öğredem
Âşık olan sözüm yazar
Bana etdi pîrim nazar
Etme bir kimseye azar
Kalbi deryâyı öğredem
Zülfüsiyah derler yâre
Düşdüm bülbül gibi zâre
Benim âşık-ı bîçâre
Sana sedâyı öğredem
Aman ey mahbûb-ı hazret
Perişan hâlime hürmet
Firâk-ı yâr ile hasret
Vücûdu ifnâyı öğredem
Derdiyok’dur benim adım
Ezelden oldu bünyâdım
Erişdi arşa feryâdım
Veren Mevlâ’yı öğredem
Cönkte yer alan halk hikâyelerindeki manzumelerden burada bir örnek daha vermek istiyoruz. Aşağıdaki manzumede de yine Derdiyok’un dilinden söylenmiştir:
Aldı Derdiyok
Düşmüşem ‘aşkına ben de o yârin
Âşıklar ölmeden yârdan geçer mi?
Bu ‘aşkın seyranın tmeten ifnâ
Mansurveş âlemde vardan geçer mi?
Yâr ile bir dahı olursam halvet
Eylemem ben dahi kimseye minnet
Goncaya ne şekil verildi lezzet
Gülü terk eyleyüp hârdan geçer mi?
Ben bülbül olmuşam o yâr gonca gül
Lutfeyle derdimi dostuma bildir
Sevdiğim sar beni sarmazsan öldür
Her âşık ben gibi serden geçer mi?
Derdiyok kimseye dimez hâlini
Yürekde yakar bu aşkın nârını
Günbegün arturur âhı zârını
Pervâne olmayan nârdan geçer mi?
Cönkte yer alan halk hikâyelerinin sonunda bazı kayıtlar yer almaktadır. Bunlardan Derdiyok ile Zülfüsiyah hikâyesinde “El-hat Osman ibn Ali Karye-i Çavuşlar (…)zâde” kaydından hikâyenin Dörtdivan-Çavuşlar’dan Ali Oğlu Osman tarafından yazıldığı anlaşılmaktadır. Hikâyenin sonunda yer alan “1270” (M. 1854) senesinden de cönkün 19. Yüzyıl’ın ortalarında tutulduğu anlaşılmaktadır.
Cönkte yine şöyle bir kayıt yer almaktadır:
“Bin İki [Yüz] altmış Altı senesinde Rebiülevvel’in yirmi sekizinde Beşir oğlu Hacı Hüseyin oğlu Hüsnü dünyaya geldi.”
Bu tarih de yukarıda öz konusu edilen hikâyenin sonundaki tarih gibi oldukça önemlidir. Burada Beşir oğlu Hacı Hüseyin Efendi’nin Hüsnü adında bir oğlunun Hicri 28 Rebiülevvel 1266 tarihinde (Milâdî 11 Şubat 1850) doğduğu kaydedilmiştir. Bu durumda cönkteki hikâyelerin ve manzumelerin Dörtdivan’da 1850’li yıllarda kaydedildiği açıklığa kavuşmaktadır.
Cönkte dikkat çeken bir diğer husus Âşık Ömer şiirleridir. Cönkün özellikle orta kısımlarında Âşık Ömer başlıyla kayıtlı manzumeler yer almaktadır. Bir manzume ise Âşık Ömer başlığıyla kayıtlı olmasına rağmen mahlas bendinde Karacaoğlan’ın adı yer almaktadır. Sanırım bu durum, Âşık Ömer’in Türk Halk Edebiyatı içerisindeki şöhretinden ve adının halk şiirinde bir tarzı ifade edişinden kaynaklanmaktadır. Kanaatimizce başka bir şaire ait olduğu hâlde manzumeye “Âşık Ömer” diye başlık konması herhalde onun “Âşık Ömer tarzı”nda yazıldığını ifade etmek içindir.
Cönkte dikkat çeken durumlardan birisi de bazı manzumelerin “Türkü Budur”, “İlâhî Budur” başlıklarıyla kaydedilmiş olmasıdır. Dörtdivan cönklerinde karşılaşılan ve genel bir hususiyet olduğunu düşündüğümüz bu durum, bu cönkte de karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak cönkler açısından dikkat çekici bir yer olan Dörtdivan, bu konudaki zenginliğini yavaş yavaş açmaya başlamış durumdadır. Dolayısıyla araştırmacıların bu konu üzerine eğilmeleri ve bu cönklerin tespit edilip çalışılması elzemdir. Zaman, cönklerin aleyhine işlemekte ve bu zenginlik her geçen gün gözden kaybolmaktadır. Kurtarılacak her cönk, bu büyük kültür mirasının temel taşı durumundadır.