Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ne Dair
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ne Dair
Evliya Çelebi, ünlü eseri Seyahatnâme’yi hayatının son zamanlarını geçirdiği Mısır’da kaleme almıştır. Buradan İstanbul’a, Hacı Beşir Ağa’ya gönderilen Seyahatnâme, hatırat şeklinde düzenlenmiştir.[1] Bu eser, bugün bizim için olduğu kadar Türkiye hudutları dışında kalan ve Osmanlı bâkiyesi devletler ve milletler için de çok önemli bir kaynak durumundadır. Seyahatnâme’den; Bulgarlar, Sırplar, Ermeniler, Macarlar, İranlılar, Fransızlar, İngilizler, Romenler, Gürcüler, Yunanlılar, Araplar, Kuzey Afrikalılar istifade edip kendi ülkeleriyle ilgili zengin bilgilere ulaşabilirler.[2]
Seyahatnâme, öncelikle müellifi için eşsiz bir kaynaktır. Çelebi, uzun yıllara yayılan seyahatlerinin arkasında yatan sebepleri eserin satır aralarında bazen dolaylı bazen de doğrudan okuyuca takdim eder. Evliya Çelebi’nin çok yönlü bir şahsiyet olduğunu, insan ilişkilerindeki dikkatini, savaş ve seyahat konusundaki maharetini, bir olayı anlatırken ve bir durumu tasvir ederkenki ustalığını Seyahatnâmesinden öğrenebiliriz. Söylediğine göre o hakkâklık, mimarlık, hattatlık, musikişinaslık, okçuluk, kuyumculuk gibi mesleklerden anlayan biridir. Gittiği yerlerde bazı olaylara tarih düşürür. Dolayısıyla şairdir. Ayrıca hâfızdır. İyi silah kullanır, cirit oynar ve güreş tutar. İnsanlarla daima iyi geçinir. İnce bir dikkati ve zevki olduğu gibi bir seyyahın sahip olması gereken merak duygusu da daima canlıdır. Seyahat etmeyi çok sever. Memuriyetlerini bile daha çok seyahat etmek için bir vesile olarak görür.[3]
Çelebi, seyahat etmek için her türlü fırsatı değerlendirmeye çalışır. Hac yolculuğundayken dahi bunu, daha fazla yer görmek için bir vesile sayar. Yolculuk boyunca karşılaştığı yerleşim yerlerine büyük bir ilgiyle gider gelir. Eserinde buralara yer vermek için konakladığı yerlerle yetinmez. Mesela Şam kervanıyla çıktığı yolculuğunda sadece konakları tasvir etmez, yakınlardaki yerleşim yerlerini de anlatır. Çelebi, dönüşte Mısır kervanıyla yola çıkar ve bu sefer bambaşka bir güzergâhtan giderek farklı yerler görür. Gittiği yerlerde türbeleri ziyaret etmeye özellikle dikkat eden Çelebi, buralara çok önem verir ve ziyaret yerlerini görmeden geçmemeye çalışır. Seyahatnâme’de, kendisinin enbiya ve evliyâ ziyaretine memur olduğunu söyler. O, bir yerin ziyâret yerlerini gezememişse bunu özellikle belirtir. Bunun sebebi de genelde gezilecek yerlerin çok olmasıdır. Çelebi seyahate çıkmak istediğinde yahut kararsız kaldığında genelde İstanbul’da bulunan sahabe ve evliya türbelerine gider. Seyahatnâme’nin bir yerinde şöyle der:
“Bu hakîr Evliyâ âlem‑i şebâbda ve devr‑i felek‑i pür-şitâbda bu kuvâ‑yı beden terakkîde iken kuvvet‑i basarım ile her ne tarafa nazarım tîrini şast ber-kabza‑i sa‘y kavsı ile çeküp atsam ol ân nişân ururdum. Bi-emri Hudâ sayf u şitâda ne cânibe azîmet etsem elbetde ol diyâra vasıl olurdum. Ammâ İslâmbol’da altı ay meks edüp başıma zindân oldu. Âhirü’l-emr bin seksen bir Leyle‑i Kadr’inde himmet‑i merdân himmetin ricâ edüp cemî‘i evliyâ; ve enbiyânın ervâh‑ı şerîflerinden istimdâd taleb edüp Ebâ Eyyûb‑ı Ensarî hazretlerin ziyârete azîmet etdim.”[4]
Onun Seyahatnâmesi birçok yönüyle dikkat çeken bir eserdir. Burada öncelikle Evliya Çelebi’nin yaptığı işin farkında olduğu ve seyahat etmeyi çok istediği görülür. Seyahatnâme’de, yolculuklarına başlamadan önce “Acaba anne, baba ve kardeş endişesinden kurtulup cihanı gezen bir âlem seyyahı nasıl olurum” diye İstanbul’da başıboş gezdiğinden bahseder.O başka bir yerde kendisine ezelden seyyahlık takdir edildiğini söyler. Seyahatlere başlamadan önceki hâlini anlattığı aşağıdaki satırlar onun seyahat konusundaki düşüncelerini yansıtır: “Belde‑i Tayyibe ya‘nî Mahmiyye‑i Kostantıniyye etrâflarında olan kurâ ve kasabâtları ve niçe bin hadîka ve gül [ü] gülistânlı bâğ‑ı iremleri seyr [ü] temâşâ ederek hâtıra seyâhat‑ı kübrâ ârzûları hutûr edüp, ‘Âyâ peder ü mâder ve üstâd [ü] bürâder kahırlarından nice halâs olup cihân-geşt olurum’ deyü her an Cenâb‑ı Bârî’den dünyâda sıhhat‑i beden, seyâhat‑i tâm, âhir nefesde îmân ricâsında idim.”[5]
Evliya Çelebi, elli yıldan fazla süren seyahatlerinde geriye mescitleri, hamamları, sokakları, köy ve kasabaları, çeşmeleri, türbeleri, yatırları, insanları ve daha birçok zenginliğiyle büyük bir coğrafyayı ilgilendiren bir kaynak eser bırakmıştır. O, Anadolu, Rumeli, İran, Kafkasya, Arnavutluk, Yunanistan, Bosna Hersek, Bulgaristan, Macaristan, Dalmaçya, Moldavya, Güney Rusya, Mısır, Suriye, Hicaz, Habeşistan, Sudan gibi ülke ve bölgeleri gezmiş ve gördüklerini tespit etmiş bir seyyahtır.[6]
Evliya Çelebî Seyahatnâmesi, hayalî unsurlara yer verilmesi ve kurgunun çok öne çıkarılması cihetiyle tenkit edilmiştir. Hatta bazı bölümleri uydurma kabul edilmiştir. Fakat bir seyahatnâme herhalde bir coğrafya kitabı gibi kesin bilgilerle kaleme alınmaz. Bu güç bir iştir. Bu yüzden Seyahatnâme’yi bu tarafını göz önünde tutarak kabul etmek herhalde daha doğru olur.[7] Fuad Köprülü, İslâm Medeniyeti Tarihi’nde Evliya Çelebi’nin bu anlatım tarzını eserin daha rahat okunması için tercih ettiğini söyler.[8]
Araştırmacılar Seyahatnâme’nin içeriğinde geleneksel birtakım motiflerin ve malzemelerin varlığına dikkat çekerler. Özellikle kıssa nakletmeye dayalı anlatım ve Doğu edebiyat geleneklerinde görülen ifade tarzının hâkimiyeti üzerinde durulur. Ayrıca eser, 17. yy. nesrinin de önemli örneklerinden birisi kabul edilir.[9]
Seyahatnâme’nin muhtevası oldukça renklilik arz eder. Fetihler, askerî hareketler ve savaşlar; bir şehrin nüfusu ve zenginliği; ülkelerin sosyal, ticarî ve askerî yapısı; dükkânlar ve bedestenler; ağaçlar, tarım ürünleri, ormanlık araziler, çiftlikler ve meyveler, dağlar, bağ ve bağçeler; inançlar, mescitler ve camiler, tekkeler, zâviyeler ve dergâhlar, kiliseler, ziyaret yerleri ve yatırlar, kervansaraylar ve imâretler, saraylar, çarşılar, medreseler ve diğer eğitim kurumları, bir yerde yaşayan erenler, şairler ve âlimler, zanaatkârlar ve sanatkârlar, şehirlerin ve kalelerin kapıları, iklim ve hava şartları, mesire yerleri, şehirlerin ileri gelenleri, yerleşim yerlerinin başka yerlere uzaklığı ve ulaşım, şehirlerin Osmanlı ordusuna hangi surette yardım ettikleri, zindanlar, limanlar, değirmenler, saraylar, şehirlerin temizliği, yerleşim yerlerinin tarihi, yiyecek ve giyecek kültürü, mahalli oyunlar, diller, peygamber kıssaları, meslekler ve pirleri, hastalıklar ve tedavileri, tarihî olaylar, eyalet ve sancak yöneticileri ve diğer devlet görevlileri, Yahudi ve Hristiyanların âdetleri ve inançları, meczuplar, kadınlar ve şehirlerin güzelleri, insanların fizikî özellikleri Seyahatnâme boyunca âdetâ geçit resmi yapar. Bu bakımdan eser Fuad Köprülü’nün de dediği gibi Osmanlı tarihi için emsalsiz bir kaynaktır.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme’de meslekleklerden ve pirlerinden de bahseder ve bu mesleklerin erbâbını ve dükkânlarını eserinde uzun uzadıya anlatır. Seyahatnâme’nin ilk cildinin bir kısmı bu yüzden “fürüvvetnâme” olarak okunabilir. Seyahatnâme, ayrıca tasavvufî konular; tekkeler, dergâhlar, tasavvufî ıstılahlar bakımından da çok zengindir. Evliya Çelebi’nin ziyâret yerlerine özel bir ilgi göstermesi boşuna değildir. O bir zikir ehlidir. Seyahatnâme’de Çelebi ayrı bir bölüm hâlinde tevbe, mürid, tarikat, iman, fakr, dervişlerin hâlleri, derviş çeyizi gibi konularda geniş bilgi verir.[10]
Evliya Çelebi, diğer seyyahların aksine seyahati esnasında ayrıntılı notlar tutmuştur. Bu notları tutarken ve Seyahatnâmesini yazarken farklı kaynaklardan yararlanmıştır. Özellikle şehirlerin tanıtımında, tarihî bilgiler nakledilirken yararlandığı kaynakların ismi geçer. Çelebi, eserinin yazımında devletin arşiv belgelerinden de yararlanmıştır. Böyle durumlarda Seyahatnâme, Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyesindeki üsluba döner.
Seyahatnâme’de dikkat çeken konulardan biri de tercih edilen üsluptur. Evliya Çelebi’nin bu konuda “nev’i şahsına münhasır” üslupçulardan olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. O, anlatmak istediklerini abartarak ifade etmeyi sever. Bu mübalağa unsuru Seyahatnâme’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat Çelebi’nin yazdıklarının samimiyeti eserinin her cildinde hissedilir. En önemlisi onun olağanüstü bir şeyle karşılaştığında işi derhal Allah’a havale etmeyi tercih etmesidir. Bu arada o, anlattığı mevzuyu bir âyet, hadis veya bir atasözüyle desteklemeyi ihmal etmez.
Seyahatnâme, bir seyyahın Osmanlı Devleti sınırları içerisinde nasıl seyahat edilebildiğinin cevaplarını da sergiler. Evliya, gittiği yerlerde izzet ve ikram görür, Sadece Müslümanlardan değil gayr-i Müslimlerin de gelen giden yolculara büyük saygısı vardır. Osmanlı tebaası milletler, yolculardan bir şey esirgemezler. Evliya Çelebi, Dürzîlerle savaşıldığı hâlde onların misafirperverliğini över. Kapılarının gece gündüz misafirlere açık olduğunu söyler.[11]
Çelebi seyahatlerinde devlet adamlarından da itibar görür. Geniş mekânlara yayılan gezilerinin bir sebebi de devlet adamlarından gördüğü bu destektir. Gazze valisi Hüseyin Paşa, Evliya’nın gezmeyi çok sevdiğini öğrenince onun ilim adamlarından istifade etmesi için sohbet meclisleri düzenler ve faydalanması için ona kitaplar verir.
Seyahatnâme’de, Evliya Çelebi’nin çeşitli konulara hâkim olduğu görülür. Tarih bunların başında gelir. Eserin “Târih-i Seyyâh” olarak anılması bu bakımdan zikre şâyândır. Evliya Çelebi zaten Seyahatnâme’de eserin yazılış sebebini geçmişte yaşananların bilinip anlaşılması şeklinde ifade eder. Çelebi’nin, yazdıklarında seyahat intibâlarını yansıtmakdan ziyade târihî, folklorik, mahallî malzemeyi merkeze alma gayretinde olduğu görülür. Seyahatnâme’ye İstanbul’un tarihini anlatarak başlaması da herhalde yukarıdaki durumla beraber düşünülmelidir.
[1]Nuran Tezcan, “Seyahatnâme”, TDVİA, Yıl: 2009, c. 37, s. 16.
[2] Rıdvan Canım, Divan Edebiyatında Türler, Grafiker Yayınları, Ankara 2010, s. 251.
[3]Musa Duman, “Evliyâ Çelebi Yalancı mıydı?”, Evliyâ Çelebi Konuşmaları/Yazılar, Haz.: M. Sabri Koz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2011, s. 172.
[4]Evliya Çelebi b. Derviş Muhammed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi IX. Kitap, Haz.: Yücel Dağlı-Seyyit Ali Kahraman-Robert Dankoff, YKY, İstanbul 2005, s. 6.
[5]Evliya Çelebi b. Derviş Muhammed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi 1. Kitap: İstanbul, Hazırlayan: Orhan Şaik Gökyay, YKY, İstanbul 1996, s. 10.
[6]Nail Tan, Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Folklorik Dizin Denemesi, Ankara 1974, s. 3’ten aktaran; Bâki Asiltürk, “Edebiyatın Kaynağı Olarak Seyahatnâmeler”, Turkish Studies Dergisi, Volume 4 / 1-I Winter 2009, s. 920.
[7]Bâki Asiltürk, a. g. m., s. 919.
[8]W. Barthold-M. Fuad Köprülü, İslâm Medeniyeti Tarihi, DİBYayınları, Ankara 1984, s. 235.
[9]Bâki Asiltürk, a. g. m., s. 921.
[10]Bu konuda yapılmış bir çalışma için bkz.: M. Askeri Küçükkaya, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Tasavvuf Tarikatlar-Şeyhler-Tekkeler-Ziyâretgâhlar, Mostar Kitaplığı, İstanbul 2012.
[11]Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Hatay, Suriye, Lübnan, Filistin), Haz.: İsmet Parmaksızoğlu, Kültür ve Turzim Bakanlığı Yayınları, Ankara 1982, s. 66.