Fragmanlar – 2
KENDİNİ BİLMEK
İrfanî öğretiye göre insanın bu dünyadaki en ciddi meselelerinden biri kendini bilmektir. Bunun için insanın kendisiyle savaşması ve kendinde bir yolculuğa çıkması gerekir. Çünkü insanda bulunan ve kötülüğü emreden nefs-i emmâre onu bu dünyaya ve fâni olan şeylere çeker. İlim de insanın kendini bilmesidir. Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmekdir ilim kendini bilmektir / Sen kendüni bilmezsin yâ nice okumakdur” ve “Okumakdan ma‘nî ne kişi Hakk’ı bilmekdür / Çün okudun bilmedin ha bir kuru emekdür” mısraları Türk tefekkürünün okumak, ilim, bilgi ve bilmekten ne anladığını gösteren en tipik örneklerdir.
*
BİR HAYAL DAHA
Şu bomboş binaların karınca yuvası gibi çalıştığını; bunların bilgi, tecrübe, eser ürettiğini hayal ediyorum. Seçilmiş 50-100 öğrenci… Hiçbir cemaatin, parti ve patırtının tahakkümünde olmayan, liyakatli bilim adamları… Zengin bir kütüphane… Spor tesisi, yılda birkaç yayın yapan üst kalitede uluslararası bir dergi, dedikodu değil eser üreten madden ve manen sağlıklı şahsiyetler… Dünyaya ilim ahlakı sunan bir kurum, taşrada bir enstitü veya üniversite… Bizimkisi de hayal işte…
*
BİLGELİĞİN DİLİ
Bilgeliğin dili sözeldir. Sohbetledir. Şifâhî kültür ve bilgelik bir bütündür. Yani dilden dile kulaktan kulağa, gönülden gönle intikal eden sözlerle, mesela masallarla bilgelik günümüze taşınmıştır. Bilgeliğin temelinde sözel kültür, sözel aktarım vardır. Çünkü söz canlıdır. İnsanı, insan-ı kâmili yetiştiren her ekolde, mektepte; söz, sohbet, insanlar arası diyalog aktif katılım ve dinleme esastır. Bilgelik bu yöntemlerle yeni nesillere intikal eder. Dinleyen en az söyleyen kadar aktiftir. Çünkü bizzat anlatımın içinde ve onun çok önemli bir yanı durumundadır.
*
EHLİYLE MUHABBET
Ehliyle muhabbet, gönüllerde çağlayan bir şelale gibidir. Rahmet suyu, coşkuyla söz sahibinin dudaklarından dökülür ve böylece susuzluktan çatlamış uçsuz bucaksız gönül iklimine doğru yol alır. Muhabbete müştak gönül, ilahi bilgiden neşet eden bu sohbetin ruhunda kendisine âşinâ bir şeyler görür. Susuzluktan çatlamış bir toprak gibi kana kana çeker bu rahmeti. Doymak yoktur bu sohbette. Hep hasret, hep istemek vardır. Bu, gönül sultanlarının dudaklarından dökülen kelimelerin ezelî vasfıdır.
Muhabbet, sevgi demektir hem. Sevmektir, hürmet beslemektir.
*
KİTAP ZİYARETLERİ
Bizim kültürümüzde kitap ziyaretleri vardı. Kitap ziyareti başlı başına bir kültürdü. Kültürün en incelikli yanıydı belki de. Bir kitap başkasına gösterilmek veya birinin bir kitabı görmesi isteniyorsa “Ziyaret buyurunuz” denirdi. Bu durum, kitaba duyulan saygı ve bağlılığın herhalde en görünen ifadelerinden birisidir.
*
DÖRTDİVAN DÜŞÜNCELERİ
Dörtdivan yazılmış, fakat okunmamış bir kitaptır. Biriken ama zamanla bir sebebin ardına sığınan onca mânâ artık bir elbiseye bürünmek ve görünmek istemektedir. İlgisizliğin ve bilgisizliğin yorduğu bu kadim Oğuz yurdu gözünden sakındığı her kıymetini ve güzelliğini bunların değerini hissedenlere açmada emsalsiz bir cömertliğe sahiptir. Dörtdivan şairdir, Dörtdivan âşıktır, Dörtdivan âriftir, Dörtdivan bilinmek ve sevilmek istemektedir. En küçük bir muhabbet kırıntısını büyük bir hasretle kabullenen ve talep eden Dörtdivan’ı sevin. O her türden sevgiyi hak ediyor çünkü. Dörtdivan azizdir, Dörtdivan mübarektir, Dörtdivan sevilmeyi beklemektedir. Görecekseniz onda ne güzellikler ne cevherler ne hazineler ne kıymetler saklıdır.