Hatıralardan – 3
Hatıralardan – 3
Sınangulu
Muhammet Emminin bahçesinde fındık topluyorduk. Laf lafı açtı. Laf kapıyı açtı. Şükran Yengem burada fındık topladıkları her sene yağmur yağdığını anlatıyordu. Söz arasında “Burası sınangulu (imtihanlı) bir yerdir.” dedi. Bu kelime köyün semalarında galiba son bir kez yankılandı. Ancak lehçe derslerinde duyabileceğim ve en az 1000 yaşındaki bu kelimeyi burada Şükran Yengemin ağzından duymuştum. Bir an 1000 yıl yaşamışım gibi hissettim kendimi. Türkün ve Türkçenin gücünü iliklerime kadar hissettim. Biraz sevinç biraz sarhoşluk fakat çokça hayranlık duydum içerimde. Bu aziz vaktin bitmesini hiç istemedim.
Kaçış
Küçükken Ümit Abi ve rahmetli Davut Abi’nin de bulunduğu gruplar ile Pağar’ın orada çok maç yaptığımızı hatırlıyorum. Burada başka türlü oyunlar da oynardık. Hatta Havva Yenge’min yeğeni Hüseyin Abi’nin burada kolu kırılmıştı. Henüz beş altı yaşlarındayken maç yaptığımız bir gün Elcabalardan birisi geldi. Biz tabanları yağlayıp Depedavu’na (Tepedağı’na) doğru hızla koşmaya başladık. Adem Abigilin evinin yanına kadar koştuk. Akşam ezanı okunmuştu ve ortalık iyice kararmıştı.
Fındıklo Zamanları
Günler, haftalar, aylar ve yıllar gözümüzün önünde bir şerit gibi geçiyor. Bir anının bile hesabını veremeyeceğim günah, hata dolu zamanların arasında masumiyet, saflık, neşe dolu Fındıklo zamanlarıyla doldurmak istiyorum içimi. Toprağın kokusunu dimağımda hissetmek, güneşin ışıklarını eleyip toprağa döken ağaçların saf neşesine karışmak, tertemiz hava ile ciğerlerimi doldurmak, daha sakin ve daha kendisi olan insanlarla konuşmak, börtü böceğin sesini dinlemek, çiçeklerin ve yeşilin nefis manzarasından gözlerime ziyafet çekmek istiyorum… Bilemiyorum ki, bunlar artık mümkün olabilir mi…
*
Mehmet Dayı
Mehmet Dayı (80-85 yaşlarında). Yarın Korgan’a kendi hocası merhum Kiraz Hoca’nın kabrini ziyarete gidecek. Dedim ki “Mehmet Dayı oralara kadar vasıtan olmadan nasıl gideceksin?”. Dedi ki “Sen Allah için yola çık. O sana yardım eder.” İşte iman ve aşk…
Misafir Odaları
Her evin bir misadir odası olurdu köyde. Oturma odaları misafir odalarını bir yere itmeden önce bu odalar evlerin kırkıncı odası gibi muamele görürdü. Oraya girilmesi pek istenmezdi. Evin çiçekleri, bazı özel şeyler, evin en güzel eşyası burada arz-ı endam ederdi. Bir misafir geldiğinde bu odalar derhal hazırlanırdı. Eğer mevsim kışsa oda ısıtılırdı. Soba yakılır veya içeriye mangal bırakılırdı. Duvarları evin bir ferdine ait resimler süslerdi. Bu odada kesinlikle bir vitrin bulunurdu. Orada fincan takımları ve diğer eşya asla kullanılmaz ve bir aksesuar görevi görürdü. Hasılı misafir odaları evin bir müzesi gibiydi. Orası bir misafire gösterilen hürmetin sergilendiği bir yerdi.
Babaannem Rahmetliden…
Bir gün Abazdağı’na çok kar yağıyor. Öyle ki, yağan kar bele kadar geliyor. Evde yiyecek bir şey de yok. Rahmetli eline kazmayı alıyor. Karları yara yara Gostillik’e kadar gidiyor. Orada toprak altında kalmış patatesleri söküyor. Eve gelip onunla yemek yapıyor.