Hayatı Kaçırmadan Yaşamak
Hayatı kaçıyoruz. Konuşurken, fotoğraf çekerken, bağırırken, çağırırken ıskaladığımız yaşama hâli kaybolan fırsatlara dönüşüyor. Bu, uzun vadede insana huzur da vermiyor. Görüntüler, fotoğraflar, tanıdıklarımız belki yığın hâline geliyor fakat hatıralar, yaşanmışlıklar ve dostlarımız olmuyor yanımızda. Bir insanı sevmek, bir manzaraya doya doya bakmak, bir serçenin sesini dinlemek zamanla önemi anlaşılan derin güzelliklerden olduğu hâlde insan hep bir acele duyusuyla hareket ettiğinden bunlar geride kalıyor. Yetişmek istediğimiz yine bizde olduğu hâlde onu maddî bir amaç veya kariyer basamakları şeklinde yanılgısına sahibiz. Bu şeyler hayatın mutlak amacı olmadığına göre insana huzur ve sevinç de getirmeyebilir. Nitekim çoğu zaman bu böyle oluyor. Biraz durmak, gözlerimizi kapamak, derin bir sessizlik aranan huzuru bize verebilirdi. Böylece kaçırdığımız şeyleri izleyip görmek bunları sezmek için bizde bir kuvvet doğardı belki. Anlayış, idrak, sevmek gibi hayatı kaçırmadan yaşama imkânını bize verebilecek bazı hâller suyun yerden kaynaması gibi belki gönlümüzde belirmeye başlayacaktı.
Hayatı sadece anlamak ve mümkün olduğu kadar idrak etmek için buradayız. Bu da biraz sessizliği, bazen yalnız kalmayı ve derin düşünmeyi beraberinde getiriyor elbette. Aceleyle dolu hayatlar bir müddet sonra feryat figan bir hâl alıyor. İnsan böyle bir yaşamda neyi nereye koyacağını da bilemez bir hâle geliyor. Bunu böyle yapmak yerine daha dingin ve sakin olmayı hayat bize bir gün muhakkak öğretiyor.
Esasında hayat, değer, sevgi ve güzellik üzerinden yaşanıp anlaşılabilecek bir hâl. Eşyaya sahip olmak, biriktirmek, yığmak, aceleyle yaşamak üzerinden değil. Nihayet hepsini geride bırakacağımız bu şeyler bir gün elemin, hüznün, kederin kendisi oluyor. Hâlbuki hatıra, duygu ve sevgi biriktirmemiz gerekir hayatta. Yaşamın türlü fasıllarından geriye ve bize kalacak olan bunlardır.