Dolar 34,4751
Euro 36,2672
Altın 2.955,33
BİST 9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Parçalı Bulutlu
Afyon
17°C
Parçalı Bulutlu
Cum 16°C
Cts -1°C
Paz 0°C
Pts 1°C

İhsaniye Masalları ”İki Kardeşin Masalı”

İhsaniye Masalları

İhsaniye Masalları ”İki Kardeşin Masalı” Bir varmış bir yokmuş. Allah’ın kulu pek çokmuş. Develer tellal iken pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken. Bir yerde iki çocuklu bir aile varmış. Bu ailenin yaşadığı yer şehrin biraz uzağında, insanların pek uğramadığı bir yerdeymiş. Burası ormanın ücra bir köşesiymiş. Ailenin civarda komşusu da pek yokmuş. Bu sebepten çocuklar etrafta oyun oynarken ve gezerken kaybolmamak için yola ya çakıl taşı dizerlermiş ya da başka işaretler koyarlarmış. Bunların sayesinde yolu bulabiliyorlarmış.

Kurumsal Web Tasarım

Bu iki kardeşten biri, bir gün diğerine “Haydi gezmeye gidelim!” demiş. Küçük kardeş de “Gidelim, yanına işaret koymak için bir şey aldın mı? Ya yolu bulamazsak!” demiş. Ağabeyi de “Ekmek aldım.” demiş. Sonra iki kardeş başlamışlar ormana doğru yürümeye…  Yolda giderlerken yanlarında getirdikleri ekmek parçalarını küçük küçük yola koyarlarmış. Böylece geri dönüş esnasında bu ekmek parçalarını takip ederek eve döneceklerini düşünmüşler. Tabii yollarda bulunan börtü böcek ve kuşlar bu ekmek parçalarını yemeye başlamış. Fakat bundan çocukların haberi yokmuş.

Geri dönmeye karar verdiklerinde ekmek parçalarının yendiğini fark etmişler. Başlamışlar kara kara düşünmeye… Kendi aralarında “Buradan gideceğiz, yok şuradan gideceğiz.” diye konuşmaya başlamışlar … Birisi “Şuradan gitmeliyiz.” dese diğeri “Yok yok kardeşim, orası değil asıl buradan gideceğiz.” diyormuş. Derken iki kardeş ormanda kaybolmuşlar.

Sonra bu iki kardeş yürümeye başlamış. Az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Kale gibi büyük bir eve varmışlar. Burası çok güzelmiş. İki kardeş burayı çok beğenmiş. Yapının etrafını gezmişler. İçerisinin de güzel olacağını düşünmüşler. Hâlbuki öyle değilmiş. İçeride kötü mü kötü, çirkin mi çirkin bir cadı yaşıyormuş. Cadı, bu iki kardeşi evinin önünde görünce “Oh be! Bugünkü ziyafetim ayağıma geldi.” diyerek kötü şeyler düşünmüş. Hemen evinden dışarı çıkmış ve bu iki kardeşin yanına gelmiş. Onlarla konuşmaya başlamış. “Kimler teşrif etmiş benim mekânıma!” demiş. “Siz ne kadar tatlı çocuklarsınız böyle! Nereden geldiniz, nereye gidiyorsunuz? İsterseniz size bir şeyler ikram edeyim.” demiş. İki kardeş de cadının teklifini kabul etmiş. Onca yol yürüdükleri için çok acıkmışlar çünkü. İçeriye girmişler. Cadı bunlara hemen bir şeyler ikram etmiş. Yemişler, içmişler…

Bu cadının bir gözü görmüyormuş. Cadı iki kardeşten küçüğünü dürtmüş. Kendi kendine şöyle düşünmüş: “Hımm! Etliymiş bu çocuk! Ben bunu kandırayım da bir kafese hapsedeyim.” Cadı, bu çocuğu kardeşinden ayırmanın bir yolunu bulup bir kafese tıkmış. Diğer kardeşine de şöyle demiş: “Bundan sonra siz burada kalacaksınız. Sen kardeşine bakacaksın. Vakti saati geldiğinde kardeşinin yiyeceğini, içeceğini önüne vereceksin. Vereceksin ki, kilo alsın. Kız da “Bunu bana neden yaptırmak istiyorsun, amacın nedir?” diye sormuş. Cadı ise bir şey söylememiş. Kötü niyetini açığa vurmamış.

Kız kardeş, kardeşini etle, sütle besleyip ona bir güzel kilo aldırmış. Kız bir gün kardeşine şöyle demiş: “Kardeşim, bu işin sonu hiç iyi değil. Bu kadın seni yemek istiyor. Besbelli. Çünkü bana senin kilo alıp iyice semirmen gerektiğini söyledi. Seni güzel şeylerle beslememi söyledi. Hiç senin gibi hapsolmuş birine güzel güzel yemekler verildiğini duydun mu!”

Bir gün yine böyle konuşuyorlarmış. Kızın kardeşi cevap vermeye kalmadan cadı gelmiş. Ortalığı kolaçan ediyormuş ne var, ne yok diye. Hem de çocuk kilo aldı mı diye bakmaya gelmiş. Fakat işin garibi çocuk bir türlü kilo almıyormuş.

Aradan biraz zaman daha geçmiş. Cadının sabrı kalmamış. Çocukların yanına gelmiş ve kötü niyetini söylemiş: “Bu iş böyle olmayacak! Ben kardeşini yiyeceğim. Sen şimdi onu yağla, tuzla, fırında pişir. Bugün ben bunu yiyeceğim.” demiş. Cadı oradan ayrılmış. Küçük kızın, dediklerini yapmasını beklemiş. Kız, kardeşinin yanına varıp cadının kendisine dediklerini ona bir bir anlatmış. Onlar “Ne yapsak?” diye düşünürken bunların yanına cadı gelmiş. “Ver bakayım kolunu!” demiş. Çocuk çok korkmuş. Yediği etin kemiğini cadıya uzatmış. Cadı bu kemiği çocuğun kolu sanmış ve “Allah Allah! Sen ete de gelmiyorsun. Olsun ben seni yine de yiyeceğim. Artık sabrım kalmadı.” demiş.

Kız kardeş o sırada fırını yakmış. Fırın kızarmış. Cadı “Ben bir bakayım şu fırına kızardı mı diye!” demiş. Elini fırının içine uzatmış. “Fazla kızarmamış.” diyerek ocağa daha çok odun atmasını söylemiş. Bir ara cadı gitmiş. Kız, kardeşine “Ne düşündün, aklında bir şey var mı?” diye sormuş. O da “Bak şimdi. Bu cadı tekrar kontrol etmek için fırını açtığında onu hızlıca içeriye itiver. Sonra da fırının kapağını kapat. Şuradan da git anahtarı al. Beni kurtar.” demiş.

Bir ara cadı tekrar içeriye girmiş.  Cadı fırını açmış ve elini uzatmış. O sırada kafesteki çocuk “Yok yok öyle olmaz. Kafanı da sok. ancak öyle emin olabilirsin.” demiş. Cadı, çocuğun bu sözlerine hak vermiş. İçeriye kafasını da sokunca kız cadıyı itivermiş. Sonra da hızlıca fırının kapağını kapatmış. Sonra gitmiş, kafesin anahtarlarını almış ve hemen kilidi açarak kardeşini kurtarmış. Bu evde meğer birçok altın, mücevher, kıymetli taşlar varmış. Çocuklar bunlardan alabildikleri kadar yanlarına almışlar. Sonra da cadının evinden çıkmışlar.

Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Epey yol yürümüşler. Bir yere gelmişler.

Bu arada bunların anne babaları çok uzun zamandır çocuklarını arıyormuş. Yol üzerinde çocukların ayakkabılarını bulmuşlar. Gittikleri istikamette uzun bir zaman yürümüşler. Sonra çocuklarıyla karşılaşmışlar. Anne baba çocuklarını sağ salim, bir de yanlarında pekçok altın ve mücevherle görünce çok sevinmişler. Hep birlikte eve doğru yürümeye başlamışlar.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım tavan arasına…

(Bu masal 2017-2018 Eğitim Öğretim Yılı’nda Afyonkarahisar-İhsaniye Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden Ayşegül Yılmaz tarafından Şahsene Kasırga’dan İhsaniye’nin Karacaahmet köyünde derlenmiştir. Şahsene Kasırga 1965 doğumludur. Afyonkarahisar’ın Çay ilçesinde ikamet etmektedir. İlköğretimden mezundur.)

Yasin Şen
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.