İnsan ve Gece
Gece ve onun insana verdiği dinginlik gibisi yoktur. Gece elbette sakindir. Bu da insana derinden derine kendini dinlemesi için sunulan büyük bir imkân demektir
Gecede kendimizle basbaşa oluruz. Zamanın gecenin koyu demlerinde akıp gittiğini duyarız. Gece ve insan anlamın biriktiği iki deniz gibidir. Bu ikisinin birbirinden hiç de ayrı olmadığını hatırlatan başka bir vakit var mıdır?
Gecede her şey bir aradadır. Karanlık tüm varlığı örterken onu ortak bir hâle getirmektedir. İnsan da her şeyi kendi düşünce ve duygu âleminde bir araya toplar. Varlığı ve olayları insanda bir araya getiren iç âlemimizdir. Gece de böyledir. Kendinde toplayıcıdır her şeyi. Eşyayı ve zamanı kendinde toplayan gece insana onun bir duygu ve düşünce âlemi olduğunu çok derinden anlatır.
Gecenin siyah örtüsüne dokunan bakışlar derhal öze yönelir. Özümüz bizi bekler, gece bizi oraya sevk eder. Gecenin dünyayı doldurduğu bir vakitte öze yönelmemizin sebebi budur. Varlığı kendinde bir araya getiren gece, insanın da kendini topladığı bir zaman dilimidir. Tefekkür ve hislerimiz burada en derin bir hâle bürünüp öyle karşımıza çıkar.
Gecenin karanlığı gibi insanın kendi özü de sonsuzdur. Çünkü ne düşüncelerin ne de duyguların bir hududu vardır. Bu sonsuzluk hissi insana gecenin en koyu demlerinde daha derinden gelir. İnsan birikmiş zamanlar olduğunu geceleyin anlar. Her şeyi örten geceye bakan insan, karanlığa rağmen orada sayıya hesaba gelmez bir biçimde varlığın, göklerin ve canlıların olduğunu bilir. Aynen bunun gibi gecede kendine yönelen bir insan da görmese bile kendi özünde hesapsız zamanların, mekanların, devirlerin, hüzün ve sevinçlerin olduğunu iyi bilir. Gecenin bize hatırlattığı da bu olmalıdır. Yoksa bu kadar derin bir tefekkür veya hayal niye vardır? Bu yüzden gece, bana kalırsa iki büyük sistemin, insanın ve evrenin buluştuğu bir vakittir. Açılımlar birbirine bağlıdır. Bize kendimizi hatırlatan gece, belki de vaktin en derin anlarını böyle demlerde duyan ve düşünen bir insanla yaşamaktadır