Kadim Bilgelik ve Bir Çift Yürek – 2
Kadim Bilgelik ve Bir Çift Yürek – 2
Yürüyüş
“Zihnimi en çok uğraştıran sorunun
yanıtını öğrenmek istiyordum.
Bu yolculuk sona erdikten sonra,
bana verilen bilgi ile ne yapacaktım?”
Marlo Morgan, Bir Çift Yürek, s. 149.
Bilgelik, bir yolculuktur. Yürüyüş, bu yolculuğun en verimli ifadesidir. Yürüyüş ve hayatın seyri, onun içsel bir seyir olduğunu hissetmeden ve bunu hep yaşayarak devam eder.Yürümek ve seyahat etmek aslında içsel bir yolculuktan kinayedir. Nitekim, Bir Çift Yürek kitabı, kahraman Avustralya’ya ulaştıktan sonra bir yürüyüşle başlıyor, öyle devam ediyor ve nihayete eriyor. Ooota (tercümanlık yapan ve yazarı kabileye getiren kişi) kendisini bekleyen yazarı bir ciple aldığında aslında bir yürüyüşün, hem de uzun bir yürüyüşün başlayacağı pek belli değildir.
Yürüyüş, kitap boyunca farkındalığın en yüksek seviyeye eriştiği son aşamaya kadar devam eder. Farkındalık veya bilgelik bir yürüyüşün en önemli hedefidir. Bu diğer anlamda bilgelik yoksa yolculuğun da hep süreceği anlamına gelen sembolik bir durumdur. Aborjinlerin arasında onlarla birlikte aylarca süren ve yazarı bilgelikle tanıştıran seyir, onun kendi kendisiyle tanışması anlamını taşır.
Eşya, varlık ve diğer insanlarla kurduğumuz bağ ve yaşanan tecrübeler, kendimizi tanımaya bir zemin hazırlar. Bu durum, devam eden seyrin hep içimizdekilerin dışımıza yansıdığı düşüncesiyle ilgilidir. Biz dışarıda yürüsek bile aslında bu seyir içimizde devam eder. Farklı ama hep birbiriyle bağlantılı görüntülerin, düşüncelerin ve duyguların içimizde mayalanması tecrübenin oluşması demektir. Yaşamdan amaç bu tecrübedir. Bu tecrübe oldukça kıymetlidir. Karşılığı sadece bir yaşam değil, belki yaşamlardır. Ama mutantlar bu tecrübeyi, üstelik içsel olanı görmezden gelmektedirler. Bunun yerine sadece maddesel olanla, görünüşle, şekille ve yanımızda taşıyamayacağımız kadar çok cisimle meşgul olup maddî olanın altında düşünce duyguların ezilmesiyle meşgul olmaktalar. Halbuki giderek hayatımıza yük olan şeylerden kurtulmamız gerekir. Özellikle maddesel olan şeylerle… Maddeye bağlı olmanın verdiği ağırlık sadece ondan vazgeçmeyi tecrübe etmekle yok olabilir. Yürüyüş bir mekânda karar kılmamak buna imkân verir. Aborjinler daima yolculuk hâlinde olduklarından yanlarında taşıyamacakları hiçbir şeyi almazlar ve tecrübe ettikleri şeyleri yine ait olduğu yere, toprağa yani evrene iade ederler. Mesela birgün yürüyüş sırasında genç bir kız tarafından koparılan ve bir kolye gibi gerdanda taşınan bir çiçek bin bir iltifata ve mutluluğa vesile olduktan sonra tıpkı bir görevmiş gibi yine toprağa bırakılır.
Burada, içsel bir yolculuğu en iyi yürüme eyleminin ifade ediliğini söyleyebiliriz. Aborjinlerin tercih ettikleri hayat şartları içerisinde zaten başka bir seçeneğin olmadığı söylenebilir. Fakat yolculuğun “seyir” anlamı etrafında bir anlam kazanabilmesi ve hem içimiz hem de dışımızla buna tam anlamıyla katılabilmemiz için en uygun tercihin yürümek olduğu da açıktır. Arabayla seyahat, uçmak veya trenle yolculuklar da insanda bir ölçüde seyir intibaı uyandırabilir. Ancak bunlar insanın etrafıyla kuracağı irtibatı minimum seviyeye çekerler ve ancak kısa bir süre etkili olurlar. Haddi zatında yolculuğun kendisi değerlidir ve bu, insanın arayışlarına bir anlam katan çok dinamik bir kelimedir.
Yürüyüş yolculuğu itminan duygusu ile doldurmaktadır. Güçlük artıkça insanın içiyle kuracağı sonsuz bağ için bir zemin hazırlanmaktadır. Yürümek, bedenin dışımıza olduğu kadar ruhun içimize yani kendine yönelik bir hareketidir. Bu anlamda yürüyüş esnasında değişen sadece görüntüler değil; duygularımız ve düşüncelerimizdir.
Yürüyen bir insan evrenin dilini çözmeye başlayan bir bilgeye dönüşmek üzeredir. Zaten onun anlayacağı dilden konuşan, sadece onu anlamlandırmamız için gereken fırsatı bekleyen evren bilge olduğu kadar sabırlıdır. Yürüyüş giderek evrenin ve ruhumuzun birbiriyle sonsuz uyumunu anlamımıza yardım eden bir fırsata dönüşür. Fiziksel olarak evrenle bağ kuran insan, ruhuyla evrenin özüyle irtibata geçmektedir. Yaşanan bu alışveriş oldukça şahsîdir ve hiçbir ifadeye oturtulmaya gerek duymadan sahibine inanılmaz bir zevk vermektedir. Aslında böylece insandan istenen bilgeliğe giden yolda olması her daim istenen bir tefekkür zemini için çok önemli bir adım atılmş olur. Ancak bunu sürdürmek oldukça zordur ve biz mutantlar için hayatî riskler taşımaktadır. Aborjinler için böyle bir tehdit söz konusu bile değildir. çünkü ruhlarıyla evrenin mesajını çok iyi özümseyen Aborjinler tarihleri boyunca bedenleriyle evrenin güçlüklerine karşı müthiş bir direniş sergileyebilmişler, bunlardan bilgeliklerini besleyen dersler çıkarabilmişlerdir. Çünkü elde ettikleri bilgelikleri bedenlerini de kapsamaktadır.
Yolculuk boyunca kabilenin yabancı dil bilen tek üyesi Ooota, söylenenleri yazara aktarmakla görevlidir. Aslında bu bile sembolik bir özellik arz eder. Bilgeliğin dilini anlamak bizler için hiç de kolay değildir. Mutantlar, onları doğrudan anlamak yerine başka birinin söylenenleri aktarmasıyla anlatılanları anlamaya başlarlar. Yazarın Aborjinleri anlamayışı sadece bu kadim dilin bilinmeyişini değil, bilgeliği de anlamayışımızı ifade eder. Fakat neiticede yazar Aborjinler arasına kabul edilmiştir. Bu, değerler sistemi karmakarışık olan mutantların önemini anlamakta çok zorlanacağı bir şeydir. Nitekim bunu yazara Ooota da söyler: “Eğer bu kabileden tek bir kişi sana karşı oy kullansaydı, bu yürüyüşe katılamazdın. Denendin ve kabul edildin. Bu, sana açıklayamayacağım kadar büyük bir onurdur. Ve sen bu deneyimi yaşamalısın. Yaşamın boyunca yapacağın en önemli şey bu yürüyüş olacak. Senin dünyaya gelme nedenin bu yürüyüştü. İlahi Düzen iş başında; senin mesejın budur. Sana daha fazlasını söyleyemem.” (s. 32)
Bu sözlerde yer alan “Denendin ve kabul edildin.” sözleri çok dikkat çekmektedir. Hepimiz çok yüksek bir şuur tarafından kontrol edilmekte ve sınanmaktayız. Hayat, asla tesadüfler üzerinden gitmeyen müthiş bir plandır. Evren, yeri ve zamanı geldiğinde bilgeliği hak edene aktaran büyük bir ustadır.
Nihayet yolculuk boyunca görülen ve geçilen yerler içimizde de aynı seyrin olması gerektiğine işaret eder. İç âlemimizde bağlarımızdan kurtulabilmek için bu yolculuğun içimize aksetmesi gerekmektedir. Bir Aborjin yürüyüşü aslında bir “seyr u sülûk”tur ve bu yürüyüş bilgeliği arzulayanlar arasında vazgeçebilme hürriyetini elde edebilmek için en keskin yollardan birisidir.
Bir bilge için “Eski düşüncelerden, alışkanlıklardan, inançlardan ve sırasında eski arkadaşlardan sıyrılmak gereklidir.” (s. 131) anlayışı oldukça önemlidir. Sahip olduklarımız, yargılarımz, duygu ve düşüncelerimiz bazen gelişmemizin önündeki en büyük engel olabilmektedir.