Kuşlar
Küçük yaşlardan itibaren kuşlarla hemhal yaşayabilmiştim. Serçe, güvercin, karatavuk, alarga (alakarga), ördek, kaz, hindi (findi derdik), kırlangıç ve çulluk (uçuluk derdik) gibi kuşlar hayatın hemen her tarafında kendilerine ait bir yerde dururdu.
Meselâ kırlangıçlar sonbaharı ve kışı haber verirdi. Mevsim güze adım atar atmaz onlar göç hazırlıkları başlardı. Gökyüzünü kırlangıç sesleri doldururdu. Çulluk ve çillik, en çok kışın hatırladığımız kuşlardandı. Çünkü cüsseleri diğer kuşlara nazaran daha büyüktü. Hele çulluklar bir tavuk kadar büyük olabilirdi. Onlar da kışın avlanmak için insanlara birer fırsat olurdu. Onların kış mevsimi haricinde avlanması halk arasında hiç hoş karşılanmazdı. Çünkü bahar ve yaz ayları kuşların üreme zamanı olarak düşünülürdü. Bu yüzden onların avlanması Hak katında büyük bir mesuliyeti de beraberinde getirirdi.
Müşterek bir hayatın küçücük sâkinlerine ikram edilmiş o ekmek kırıntıları, mısır taneleri onlar tarafından fark edilince pencere önleri, bu sefer kuşların akın yeri olur. Bir hareketliliktir yürür gider orada. Ürkek ve tedirgin bakışlarıyla sağı solu kolaçan ederler; eğer bir canlılık emaresi yoksa etrafta, o kırıntıları yemeye bakarlar. Böylece insanî hislerin yaşatılmasında kuşlar da bir vesile oluşturur.