Neden Yürüyüş?
İnsan hayatına tesir eden birçok kavram vardır. Bunları herkes kendince sıralayıp yorumlayabilir. İnsanlık için basit veya karmaşık şeyler ifade etse bile bu kavramlara yüklediğimiz anlamlar yaşamın seyrini belirler. Ben bu mütevazı ve üzerinde pek de durulmayan kavramlardan birinin yürüyüş olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan yazılarımızda yürümeyi mânâ bakımından biraz derinleştirip oradan küçük de olsa bazı düşüncelere bir pencere açmaya çalışacağız.
Değer verdiklerimiz aslında bizim içimizin dışa yansımasından ibarettir. Fakat insanlığın ortak değerleri vardır. Bunlar bir hüküm gibi asırlar geçse de değişmez. Ben bu değerlerden birinin tefekkür, duygu ve derin mutluluklar dolu bir yürüyüş olduğunu düşünüyorum.
Hakkında birkaç kitap ve çeşitli yazılar kaleme alınmış olmasına rağmen yürümenin tarifi henüz tam anlamıyla yapılmamıştır. Özellikle onun farklı kültürlerde neyi ifade ettiği hususu hâlâ incelenmeye muhtaç bir husustur. El verir ki, eli kalem tutan yürüyüş severlerin konuyla ilgili düşünce ve duygularını birkaç yazı hâlinde bile olsa yazması yürümeyi anlamamızı daha bir mümkün kılabilirdi!
Ben, açıkçası evrensel bir değer olan yürümenin üzerinde düşünmek, onun mensup olduğum Türk kültüründeki değerini incelemek ve bu denemeler aracılığıyla aslında onun anlam dünyasını mümkün olabildiği kadar burada açmak ve irdelemek istedim. Böylece içerisinde bir anlam derinliği ve çeşitli sürprizler barındıran yürüyüşün kültürümüzdeki seyriyle ilgili bir kitap ortaya çıkmış oldu.
“Neden yürüyüş?” derken onun temsil ettiği fakat günümüzde üzerinde pek durulmayan değerinin anlaşılmasının önemine inandığımı burada söylemek isterim.
Bir de şunu söyleyebiliriz ki, kendini anlamak isteyen bir insanın başvurduğu eylemlerin başında yürüyüş gelir. Öyle ki, birçok zaman farkına bile varmadan yürüyüş böyle bir insanı kendine çeker. İnsan yürüyüş hâlindeyken kendi kozasını ören ve kanatlarını oluşturan bir tırtıl gibidir. Anlamın ve gönlünün derinliklerinde kanat çırpmak isteyen biri için bilgi ve sevgiden oluşan bu kanatlar hayatımızda oldukça elzem bir yer tutar.
İşte bazen kendiliğinden gelişen ve bizi kendimizden alıp yine kendimize kavuşturan yürüyüşün oldukça keyifli, derin, gönle haz veren, tefekkür dolu bir seyri vardır kendi içerisinde. Yürümek insanın iç âlemini anlamlı bir şekilde onarması, yıkılan benliğini yeniden inşa etmesi demektir. Bu sebepten yürümenin zevkine erişenler onu bir daha bırakmayı istemezler.
Yürümek bir yalnızlık hâlidir. Kendisiyle baş başa kalmak isteyen insanın başvurduğu imkânlardan birisi olan yürümek, bizi kendimizle buluşturan türden bir yalnızlıktır.
İnsan ontolojisinin yürüyüşle kurduğu yakınlık onu insan hareketlerinin tam ortasına getirip yerleştirmiştir. Evreni anlamak üzere insanın böylesine sık başvurduğu yürüyüş üzerine kaleme alınan yazılar ve kitaplar da göstermektedir ki, onun insanlığın üzerinde çok derin izleri vardır. Bu izleri bugün de takip etmemiz mümkündür.
Hep bir anlam arayışında olan insanoğlunun içteki ve dıştaki seyrine kamuflaj olan kavramlardan birisi yürümektir. Yürümek, evrendeki konumunu tespit etmeye çalışan, kendini tanımak ve anlamak isteyen insanın yöneldiği sade ve samimî beşerî faaliyetlerden sadece birisidir. Bu sebepten yürüyüşlerimizin derinlerinde kendimizi ve evreni tanıma arzusu yatar.
Buradan bakıldığında beşerî faaliyetlerin en insanîsi belki de basit ve sade bir yürüyüştür. Neden? Tabiattaki canlı cansız diğer varlıklara zarar vermeden icra edilen bir yürüyüş gerçek anlamda evrendeki her şeye koşulsuz bir sevgi ve anlayış gösterebilmenin yollarından birisidir. Bu sayede insan evrendeki konumunu ve sistemle bir bütün meydana getirdiğini de anlamaya başlar.
Aslında bizim için çeşitli vesilelerle mesajını durmaksızın yineleyen doğa, bu yürüyüşlerde adeta capcanlı bir lisan kesilir. Bu çok sessiz ve ama tecrübeli bilge, yürüyüş boyunca birçok şey anlatır bize. Bunlar özümüzde muhabbetle mayalandığında, bizde ortaya çıkan bilgelik yaşanmaya değer bir hâldir.
Aslında yazının başlığındaki “Neden yürüyüş?” sorusu onu diğer beşerî faaliyetlerden ayıran temel faktörü bulmak içindir. Yürürken bedenî bütün arzular bir kenara çekilir. İnsan özündeki ufukları adeta keşfeder ve onlarda derinleşir. Bu, insanı mânen yücelten müstesna bir zaman dilimidir.
İnsan içten gelen bir arzuyla yürümeye yöneldiği vakit, tam anlamıyla yürüyüşe odaklanır. Yürüyüş o kişiyi sakinleştirir. Tabii bunun için bir zihinsel arınma hâli de lazımdır bize. Bu yüzden yürürken dünyevî ağırlıklardan ve fanî endişelerden mümkün olduğu kadar arınmış bir bilinç gerekir ve insan bunu istemelidir. Böylece yürüyüşün çağrısına uyan birisi içini de onun kendisine aktaracağı bilgeliğe hazır hale getirir.
Öte yandan yürürken oldukça silik bir hâle gelen insan benliği, mesafeler boyunca uzayan tarlalar, yemyeşil veya sararmış otlar, mûsikîli ağaçlar, sesleriyle insan ruhunu adeta dolduran akarsular, ufukta yükselen yüce dağlarla aynı ruh hâline bürünür. O yaratıcı ve yaşatıcı anlam denizi biraz daha belirgin olmaya başlar yürürken. Mor dağları renkten renge bürüyen, kıpkızıl ufuklarda türlü cümbüşlerle karşımıza çıkan, o verimli toprağı yeşertip solduran, içimizde kaynayıp duran o bitmez tükenmez hayatiyeti kuşatan fakat bununla beraber onu daima besleyen, insana mükemmel bir yaşama zemini sunan o ruhu hissetmek demektir yürümek.
Yürürken basitliğin ve sadeliğin dinginliğine kavuşur insan. Onca kalabalık şey bir süreliğine de olsa hayatımızdan çekilip gider. Bu sayede madde, kariyer, para, meslek, gelecek endişesi gibi türlü kılıflar altında karşımıza çıkan varlık problemleri karşısında bunalan insan benliği arınır, yıkanır ve birkaç saatliğine bile olsa bunlardan kurtulmayı başarır. Bu, insanı rahatlatan, niçin yaratıldığı gibi temel bir meseleyi ele alıp düşünmesine yardım eden bir süreçtir.
İnsan bunu duymaya başladığı andan itibaren yürüyüşün aslında bir spor olmadığını, onun insanın kendiyle buluştuğu nadir anlara kapı aralayan bir imkân olduğunu fark etmeye başlar. Bundan dolayı hâlini muhasebe eden, düşünen, bu âlemdeki bin bir oluşa türlü anlamlar arayan insanın sığındığı limanlardan birisi bu yürüyüşlerdir.
Basit ve sade görünen bu eylem, insanın gönül dünyasını besleyen, varlığına anlam katan, yaşamayı zevkli bir süreç hâline getiren bir hamle olarak görüldüğü için tercih edilir. Bundan böyle de yürüyüşü tercih edenler eksik olmayacak ve onun müptelaları yeryüzünü bir tefekkür zemini olarak görmeye devam edeceklerdir.