Otobüste Horlayan Amca
Bir yolculuk sırasında bir durakta otobüse yaşlıca ve epey kilolu bir amca bindi. Hemen arkamdaki koltuğa oturdu. Az sonra da otobüs hareket etti.
Günü birlik bir yere gitmem gerektiği için önceki gün yolda uykusuz kalmıştım. Bu dönüş yolculuğunda uyurum diye düşünmüştüm. Başımı koltuğa dayadım. Beni düşüncelerin verdiği bütün ıstıraplardan alıkoyacak derin bir uykuya teslim olmaya çoktan hazırdım.
Gözlerimi kapadım. Artık sadece uykumun gelmesini bekliyordum. Tam o sırada ensemin arka yerinde müthiş bir gürültü duydum. Az önce otobüse binen amca belli ki benden çok daha yorgun ve daha uykusuzdu. Biner binmez de uykuya dalmıştı. Hem çok gürültülü bir horlama faslına çoktan geçmişti bile. Hemen arka tarafımda cereyan eden bu gök gürlemesini andıran seslerin içinde uyumak ne mümkün! Gözlerimi kapıyorum fakat zihnim içine dolan bu sesle acayip rahatsız oluyor. Bunalıyor ve etrafı seyredeyim diyorum, gözlerimden uyku akıyor. Amcaya döneyim, horlama artık diyeyim, diyorum. Vazgeçiyorum. İnsanlara bakıyorum, bu sesleri sadece ben işitiyormuşum gibi herkes rahat. Fakat âhenk hiç kesilmiyor. Horlama bütün şiddetiyle devam ediyor.
Bir ara kalktım, en arkadaki boş koltuklardan birine oturdum. Fakat yine de rahat edemedim. Hem horlama sesi oraya kadar geliyor hem de şimdi otobüs durur, bu koltuğun sahibi gelir diye düşünüyordum.
Kendi yerime geçtim. Nitekim az sonra otobüs durdu. Amca da o sıra horlamasına ara vermişti. Yeni yolcular geldi. Bunlardan bir iki tanesi horlayan amcanın yakınındaki koltuklara oturdular.
Otobüs biraz sonra yeniden hareket etti. Amca da horlamaya… Fakat bu yeni gelen kişiler amcanın horlamasından acayip rahatsız olmuşlardı. Tepkileri hallerine yansıyordu. Epey gerilmişlerdi. Bir müddet sonra amcayı uyandırdılar ve onu uyardılar. Birisi amcanın canını sıkacak laflar etti. Amca da oldukça makul sözlerle kendini müdafaa etti. Bu vaziyetin elinde olmadığını anlattı. Tam bir beyefendi imiş meğer. Alttan aldı ve ters bir cevap vermedi. Hoş, ters bir cevap verse ve kavga çıksa muhatabını un ufak edebilirdi. Kalıplı adamdı. Fakat konuşma üslûbu oldukça güzeldi ve nazikti. Bu sayede ortalık sakinleşmişti.
Bu durum gök gürültülü ve bulutlarla kaplı gökyüzünün birden açılıp maviliğin kendini göstermesi gibi bir şeydi. Doğrusu insanı geren horlamasına mukabil muhatabını sükunete davet eden üslûbu ve onun bu beyefendiliği karşısında hayran kalmıştım… Uykum da çoktan kaçmıştı. Zihnim de üzerinde tefekkür edilecek bir mevzuyu zaten çoktan bulmuştu.