Rahmetli Dedem Mustafa Şen
Rahmetli Dedem Mustafa Şen
Dedemi görmedim. Ben doğmadan iki sene önce göçüp gitmiş bu âlemden. Onu tanımak, bilmek mümkün olmadı. Bunun eksikliğini yavaş yavaş duyuyorum içimde. Gölgesinde dinlendiğim, geleneksel bilgilerimizi kendisinden tahsil ettiğim, oturmuş tecrübeleri ve güngörmüş düşünceleriyle bana destek olan bir dedemin olmasını çok isterdim! Gariban, kendi hâlinde bir hayat yaşamış. Toprak kendisine döşek, gökyüzü yorgan olmuş. Güttüğü hayvanların peşinde bir oraya bir buraya dolanmış durmuş. Yağmur yağmış, güneş doğmuş üzerine. Bir meczup gibi yaşamış.
Bir fotoğrafı var elimizde. Kırık, bükük… İçerimde kaynayan volkanlardan birisi de bu garibanlığı içindir. İçim, Anadolu insanının hatıralarının bu gariplik ve siliklik içerisinde yitip gitmesini asla kabul edemiyor.
Bu garibanlıkta ama onun bu müthiş samimiyetinde bütün zamanları kavrayan bir güç buluyorum. Dedemin anlatılagelen garibanlığında, bazen kimsesizliğinde, bir başına aç bî-ilaç kalışında eşsiz bir kahramanlık seziyorum. Ona hitap edebilme imkânım olsaydı çilelerinin hiç de boşuna olmadığını, bende onun mânâsının saklı olduğunu ama bunun gün yüzüne çıkmak, görünmek için her dâim kalemimim ucuna geldiğini söylemek isterdim. Onun ismi, gönlünden geçenler, taşın üzerine uzanıp serin akşamlarda bir başına düşündükleri kaybolmadı.