Sana Dair
Yollar var nereye gittiğini bilmediğin… İçini örümcek ağları gibi kaplamış hüzünler, kederler, pişmanlıklar… O mânâ zirvelerine ulaşacak, ona kavuşacak gücü kendinde bulamıyorsun bu yüzden. Eriyorsun ve dağılıyorsun bunca hüznün içerisinde.
Dışarıdaki sükunete rağmen içerinde hep bir karmaşa var. Yolları emin adımlarla yürüyemiyorsun. Ufukta neler var, bilemiyorsun. İçinde dağ gibi büyüyen pişmanlıklar ve günahlarınla, o zirvelere erişmenin zor olduğunu hissediyorsun. Gözlerinle gördüğün zirvelerin gönlünde visâlini duyamamak acısı sarıyor yüreğini. Ne burada rahatsın ne de bir visâl ümidinden uzaksın.
Bozduğun tövbelerin, tutamadığın sözlerinin altında bazen ezim ezim eziliyorsun. Bunu bilirsin. Yine de O’ndan ümidini kesemiyorsun. O’na sığınmak istiyorsun biteviye. Maddeni ve mânânı kuşatan o varlığa teslim olmak istiyorsun. Nasıl bir şeydir o, hep bunu düşünüyorsun.
Yollarda aç ve bîilaç, günahlarından geçemeden, ama bir ümidi de yitirmeden yalpalayarak O’na gidiyorsun.
İçinde O, dışında O… Her yer O’nunla dolu olduğu hâlde yine O’nu aramak nasıl bir histir böyle? O’nda O’nu aramak ve kendinde kendini… Bu senin hikâyen!
Arıyorsun. Yaşamanın sadece aramak demek olduğunu başta söyleselerdi bunu kabul eder miydin? Pek zannetmiyorum. Bağlandığın her zevk, acı bir pişmanlık hâlinde sana dönmede… İlle de O’nu haber vermede bu fani lezzetler. Keşke onların her birinden geçip O’na doğru seyrederken yaşamı kabullenmiş ve hayatı ondan razı olduğun bir yolculuk hâline getirebilseydin.
Anlıyorum ki, yine de yollardasın. Bata çıka yürüdüğün yollarda… Bazen sebepsiz sevinçleri kucaklıyorsun bir başına. Bir rüya gibi belli belirsiz uçup gidiyorlar elinden, değil mi! Sevinçler kelebeklerin hassas kanatları gibi… Sonra gözyaşına katık ettiğin hüzünler geliyor gönlüne. Dualar mırıldanıyorsun. Kuş seslerini dinliyorsun sonra. Tarlalardan yükselen mısırların kokusunu duyuyorsun. Bulutlarla kaplı göğe dokunuyorsun. Ve daima tabiata anlamlı-anlamsız bakışlar salıyorsun. Onlarda her gün cereyan eden mucizevî oluşları kavrayamadan izliyorsun börtü böceği, yeşili, göğü…
Arıyorsun. Biliyorum.
Yine de bir başına sebepleri ve sonuçları anlamadan, rüzgârın önündeki bir yaprak gibi savrulup duruyorsun. O yaprağın O’nun murat ettiği yere konacağını bilmelisin. O’nda, onu bulmak için bu âlemde çürüyüp yok olduğunu da…
Bunu düşünmelisin artık.