Dolar 35,1816
Euro 36,6919
Altın 2.970,93
BİST 9.939,36
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 8°C
Yağmurlu
Afyon
8°C
Yağmurlu
Sal 6°C
Çar 7°C
Per 6°C
Cum 7°C

Sıfır İki

Sıfır İki

Kurumsal Web Tasarım

O gün sınıfta gergin ve heyecanlı bir hava vardı. Matematik yazılısının sonuçları okunuyordu. Hoca notlardan hiç de memnun değildi. Yüzü karmakarışıktı. Onlar,  yirmiler havada uçuşuyor; otuz ve üstü puan alanlar ise büyük bir başarı elde etmiş gibi bir “oh” çekiyorlardı. Hele sınavdan geçer not alanlara sanki bu gezegenden değilmiş gibi acayip ve anlamsız yüz ifadeleriyle bakakalıyorduk. Çünkü sınav oldukça zordu. Üstelik hazırlık sınıfında bir gram matematik görmeyen bizler dokuzuncu sınıfın kalabalık ve zorlu müfredatı karşısında sudan çıkmış balığa dönmüştük.

Sınıfta otuz kişiydik. Hoca tek tek yazılı kağıtlarının üzerine kırmızı kalemle çiziktirdiği notlara bakıyor, ismini okuduğu arkadaşların notunu çoğu zaman büyük bir yeisle söylüyordu. Fakat daha benim yazılımın sonucu söylenmemişti. Büyük bir merak ve korku hâli içindeydim. Soruların cevaplarını salladığımı bildiğim hâlde en kötü ihtimallere dâir bütün düşüncelerimi bastırabiliyordum. Soğuk soğuk terliyordum. Sınıfta kapı tarafındaki arka sıralardan birinde değil de sanki hocanın ellerindeki kağıtlardan birinin içindeydim. O eller bana dokunacak diye ürperiyordum. Olduğum yerde sıkıntıdan kaskatı kesilmiştim.

Kâğıtların sonuna gelindiği hâlde henüz bir türlü benimkisi okunmamıştı. Sonra hocanın elinde kala kala tek bir kâğıt kaldı. Hoca, bıkkın ve yorgun bir eda ile “Yasin!” dedi… “Sıfır İki…”

Evet, sıfır iki…

Notu duyunca üzerime bir değirmen taşı düşmüş gibi ezildim. Sıfırın yuvarlağı beni ezim ezim ezen bir taş olup çıkmıştı. Kafam zonkluyordu. İsmimi yazdığım için aldığım o iki puanın nereye gittiğini bilmeden, ben çaresiz, iyice kıvrıldığım köşemde sıfırın altında başımı bile kaldıracak bir hâlde değildim şimdi. Arkadaşlarım bana alay ve acıma dolu bir bakış fırlattıktan sonra önlerine dönmüş, kendilerinden daha düşük not alan birinin varlığıyla müsterih, yirmili ve otuzlu notlarını can u gönülden kabullenmişlerdi. Ben olayın şokunu mu desem yoksa ezikliğini mi, artık her neyse durumu kabullenmeye veya sindirmeye çalışıyordum. Kabul etmek gerekir ki, bu lise birdeki bir öğrenci için kolay yutulacak bir lokma değildi. Ben de zaten kolay yutamamıştım. Derhâl o tenefüs kütüphaneye attım kendimi.

Sonraki zamanlarda da bu böyle devam etti. Artık hemen her ders arasında soluğu okul kütüphanesinde alıyor, kafamı dergilere ve kitaplara gömüyordum. Bir devekuşu safdilliğiyle vücudum meydanda ama kafam kitapların ve dergilerin sayfalarındaydı. Buna rağmen notun okunduğu dersten sonraki o ilk tenefüs orada bile içimin sıkıntısından ve utancımdan domates gibi kızardığımı tahmin edersiniz.

Neyse, tilkinin dönüp dolaşacağı yer misâli yine de yerimiz sınıfımızdı. Sıfır ikinin ezici varlığı etkisini hâlâ sürdürüyordu. Tenefüs bitmiş, ben de tam yerime oturmuştum ki 9 C sınıfından biri ağzını bir karış açmış hâlde yanındakine beni göstererek “Şu çocuk var ya sıfır iki almış!” diyordu. Muhtemelen sınavdaki başarısızlığını örtmek için benim notu sindirim malzemesi olarak kullanmak istemişti. Olsun. Varsın kullansın. Helâl ü hoş olsun.

Bu hadiseden sonra,  matematik hocasının kafası attığı bir sırada dersi dinlemem hususunda bana ihtarda bulunurken bu ezik notuma atıfta bulunan sözlerinden başka bunu söz konusu eden biri pek çıkmadı. Ben de meselenin üzerini kapattım, demeyi çok isterdim. Sıfır ikiyi unutamıyordum. İkiyi silikleştiren o sıfır, beni etkisiz bir eleman hâline koyan o sıfır, beş dakikalık tenefüsü bile kitaplarla beraber geçirmeme sebep yine bu sıfırdı. Onu giderek daha kolay kabullensem de ilk zamanlar kendisinden pek çok çektiğimi söylemeliyim.

Daha sonra n’oldu peki? Yani matematiğin belini doğrultabildim mi? Ne münasebet efendim? Bir yıl boyunca geriye kalan beş sınavın hiçbirinden yirmi beş puan üstü alamadım. Yani not olarak yine hep sıfır çektim. Yazın sıcağında girdiğim kurtarma sınavından da yine yuvarlağı göz kamaştıran bir sıfır çektiğime eminim.

Sonrası peki…

Belki pek inanmayacaksınız ama matematik artık hayatımda pek mevzu bahis teşkil etmedi. 10. sınıfta sosyal sınıfını seçmiştim ve ilk dönem takdir belgesi almıştım. Göz kamaştıran notlarımın ortalaması sayesinde matematik dersinden bir daha bütünleme sınavına girmedim. 10 Sosyal ve 11 Sosyal sınıfındayken de her dönem takdir belgesi alıp nihayet iyi bir üniversite kazanarak liseye ve sıfırın hayatımdaki acı hatıralarına bir fasıla vermiştim.

Yasin Şen
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.