SUYUN ÜZERİNDE YÜRÜMEK
Suyun üzerinde yürümek bu hayat…Silik izler haricinde dişe dokunur pek bir şey bırakamıyoruz geriye. Var gibi yaşayıp sonra hiç var olmamış gibi çekip gidiyoruz. Suyun üzerindeki halkalar gibi belirsiz ve en az onlar gibi gelip geçici bir ömür fragmanı bu yaşadığımız. Bu açıdan bakılacak olunursa bunun pek de keyif veren bir seyir olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü her an yok oluyoruz.
Suyun üzerindeki bir köpük kadar kısa desek şu ömre, bu fasla çok mu uzun demiş oluruz? Çünkü öyle yaşıyoruz. Var olduğuna veya olmadığına tam bir hüküm vermek için aklî muhakemenin yetersiz olduğu bir mevzuda aslında kalbimizle bir karar vermeye çalışıyoruz. Evet, bu hayat var ve yaşamak gerçek, dediğimiz yerde her şeyi alt üst eden bir yokluk, bu fikri tarumar etmede pek de gecikmiyor.
Dolayısıyla suyun üzerindeki halkalar gibi belirsiz yaşıyoruz hayatı. Var olduğumuz yerden ve her şeyden hızla uzaklaşıyoruz. Tıpkı suyun üzerinde yürür gibi yaşıyoruz bu hayatı. Biraz sakince ve içe dönük yaşadıkça belirgin oluyor varlığın ve yaşamanın hikmeti.
Dışarıda her şey hızla yok olurken içimizde bir duygu ve düşünce denizi kabarıyor. Her oluş, her varlık ve her tecrübeyle dalgalanan, kıyısı ve hududu olmayan bir deniz bu. Onu dışımızdan içimize yöneldikçe tanımaya başlıyoruz.
Bu kadar silik yaşanan bir gerçeklikten aslında hep var olan ve var edici bir yokluğa yöneliyoruz. Orada biriken şeyler var ve bu sonsuz deryada biz bir âlem kuruyoruz kendimize. Suyun üzerindeki halkalar gibi silik yaşadığımız bir hayattan çıkıp sonsuz bir deryaya dâhil oluyoruz.