Dolar 34,4936
Euro 36,4071
Altın 2.956,95
BİST 9.287,39
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Parçalı Bulutlu
Afyon
17°C
Parçalı Bulutlu
Cum 16°C
Cts -2°C
Paz 0°C
Pts 2°C

Yasin Şen: Apul Hoca

Yasin Şen: Apul Hoca

Kurumsal Web Tasarım

Karadeniz’in iç kesimlerinde uzun zamanlar devam eden ilmî, dinî ve tasavvufî faaliyetler hakkında yeterli çalışmaların olmadığını esefle belirtmek gerekir. Buralarda yetişen âlimler ve tasavvuf erbabı hakkında, bazı monografi çalışmalarında perâkende malumat olsa bile bunların yeterli ve derli toplu olmadığını söyleyebiliriz.

Apul Hoca da burada yetişmiş meçhul âlimlerden birisidir. Onun nerede, ne zaman doğduğunu bilen yok. Asıl adı Mehmed’miş. Kendisi nüfustaki kayıtlarda Mehmet Şen olarak yer almaktadır. Babasının adı Mustafa, anne adı ise Ayşe… Kayıtlarda doğum tarihi 1 Temmuz 1882 olarak geçmektedir. Vefatı ise 10 Mayıs 1961 tarihindedir.

Apul Hoca’nın eşinin ismi Gülizar. Köyde kendisi “Gülizar Ana” diye anılır. Benim Halam Gülizar Ada’nin ismi de ondan dolayı verilmiş olmalıdır. Gülizar Anamın babasının ismi Mahmut, annesinin ismi Sultan’mış. O da 1 Temmuz 1885 tarihinde doğmuş, 1 Ocak 1962 tarihinde vefat etmiş. Kendisinin çok muhterem ve iyi bir kadın olduğunu köyde yaşlılar hâlâ söyler. Esmengemin ifadesine göre İzzet Emimin eşi Ayşe Abum, yoldan geçen giden, evine odun götüren insanlara yaptıkları ekmeklerden ikram edermiş ve bunu da Gülizar Anamdan gördüğünü söylermiş. O zamanlar atla, eşekle çekilen onca yükün ardında insanlar daha çok yorulurmuş tabii. Ayrıca misafire hürmet ve ikram da bol olurmuş.

Gülizar Anam, yukarıda da söylediğim gibi çok muhterem bir insanmış. Bir Ramazan günü, Çavuş Dedem’in ilk eşine (daha o zamanlar yeni gelinmiş) “Kızım yufkayı açtı. Gece börek yaparsın!” demiş. Gelin sahura doğru kalkmış. Yufkanın bir kısmını yakmış atmış, bir kısmını yırtmış kendi yemiş. Hâsılı böreklik yufkayı ziyan etmiş. Gülizar Anam gece kalkınca ne görsün, sahur yaklaşmış ama ortada yiyecek bir şey yok. Hemen böreklik yufka yoğurmuş. Böreği yapıvermiş. Çavuş Dedem “Bu böreği gelinin mi yaptı ana?” diye sormuş. O da “He olum gelinim yaptı.” Demiş.

Apul Hoca’nın bir tane kızı dünyaya gelmiş. Adı Güllü imiş. Köyde o hâlâ “Güllü Bibi” diye anılır. “Bibi” bizde halaya denir. Güllü Bibim, uzun boyluymuş ve çok güzelmiş. Çavuş Dedemden nakledildiğine göre saçları uzun ve örgülü imiş. Onun ifadesiyle saçları sırtına sığmıyormuş. Ne yazık ki 13-14 yaşlarında bir hastalıktan ötürü vefat etmiş.

Gençliğinde ve çocukluğunda kendisine “Kabak Mehmed” de denmiş. Beyaz tenli ve yaratılıştan insan güzeli biriymiş. Fizikî olarak çok dinç bir insanmış. Sarışınmış. Fakat sert ve çabuk öfkelenebilen bir mizacı varmış. Yaşlılık yıllarında torunlarını başına toplar ve onlara birçok şey anlatırmış. Emin Dedem küçük yaşlarda ondan okuduğunu söylemişti. Esmengem de onun yanından hiç çıkmadıklarını ifade etmişti.

Kendisine Apulca Memet de denir bizim köyde. Bu namla tanınmış. Ordu’nun Çatalpınar ilçesine bağlı bulunan ve Güney Mahallesi sınırları içinde yaşadığımız yerin (Buraya Saz denir) onun ana toprağı olduğu söylenir.

Kendisine neden ve ne zaman Apul Hoca dendiği de bilinmiyor. Rivayetlere bürülü hayatını onu bizzat gören birkaç kişinin silik hatıralarından çözmeye çalışmak lâzım. 1959 veya 60 senesinde Aybastı’da bulunan Perşembe Yaylası’dan dönüş esnasında, bir cuma günü vefat etmiş. Cumartesi günü köyde defnedilmiş. Eşinin adı Gülizar. Bir kızı ve dört oğlu olmak üzere beş çocuğu varmış. Güllü ismindeki tek kızı gelinlik çağında vefat etmiş. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden nice âlim gibi o da isimsiz ve esersiz bu diyarlardan göçüp gitmiş.

İsimsiz diyorum, çünkü gün geçtikçe o da unutulmuş veya çok az hatırlanır olmuş. Bir muhabbet deminde onun ve daha nicelerinin, beşer hafızasının kuytu köşelerinden şimdiki zamana çıkıp gelmesi ne de müşkül bir iş oluyor. İhtiyarların mâzî kırıntılarıyla dolu zihinlerinden onunla ilgili ufacık bir iz bulabilmek için bazen akla karayı seçmek gerekiyor.

Babası bir savaşa gidip de dönmeyen şühedâdan Apul Hoca’nın. Vefatı deminde seksen yaşını geçtiğini söylüyorlar. Bir babanın bir evladı imiş. Eğer yaşı hakkındaki rivayet doğruysa, babasının şehit olduğu bu savaşın 93 Harbi olma ihtimali var. Öyle ya, Rus ordusunun bir kolu Balkanlar’dan Devlet-i Âliye’ye hücum ederken, diğer bir kolu da Kafkaslar üzerinden Karadeniz’e sarkmış, buralarda uzun süre kalmışlardı. Osmanlı ordusunun cepheye en yakın yerdeki birlikleri buralara gönderdiğini düşünürsek, Apul Hoca’nın babasının da Ruslarla savaşırken şehit düşen isimsiz kahramanlardan olma ihtimali vardır. Bu arada en son yaptığımız araştırma neticesinde Apul Hocanın babasının isminin Mustafa olduğunu da öğrendik.

Babası askerden geri dönmeyince Apul Hoca’yı amcaları büyütmüş. Babasından kendisine intikal eden tarlalara, bağ ve bahçelere uzun bir süre yine amcaları bakmış. Böyle olunca Apul Hoca amcalarının da desteğiyle, bir rivayete göre on üç, diğer bir rivayete göre on sekiz sene medrese tahsili görmüş. Tahsilinin bitmesine birkaç sene kala yine amcalarının ısrarı üzerine bağ ve bahçelerinin başına gelmek mecburiyetinde kalmış. Çok istemesine rağmen medrese tahsilini yarım bırakmış. Fakat medreseyi bırakmasına rağmen okumayı ve okutmayı bırakmamış Apul Hoca. Yaylada, köyde, Korgan, Fatsa, Aybastı gibi yerlerde yetiştirdiği öğrencileriyle hizmetine devam etmiş. Bildiğimiz şeylerden birisi de uzun bir süre Aybastı’nın Perşembe yaylasında imamlık yapmasıdır. Bu civarda isimleri hürmet ve muhabbetle yâd edilen beş âlimden birisi Apul Hoca’ymış.

Demin onun okuma sevdasından bahsettik. Kendisi göç zamanı yaklaşıp da insanlar katar katar yayla yollarına düzüldüğünde bir atına eşyasını diğer bir atına da kitaplarını yerleştirip öyle yola çıkarmış. Neler okuyordu, en sevdiği kitaplar hangileriydi bunu bilmiyoruz. Fakat çok iyi bir mevlidhan ve gazelhan olduğunu söylüyorlar. O, mevlid okuduğunda insanların ağlayışları ve haykırışları da onun sesine iştirak edermiş. Gür bir sesi varmış ve civarda okuttuğu öğrencileri kadar sesinin güzelliğiyle de ünlüymüş. Gittiği yerlerde mescitlerde imamlık yapar, okuduğu Kuran-Kerim’le insanları mest edermiş. Bazen de vecde gelir ve büyük bir aşk ve şevkle gazeller, kasideler okurmuş. Geceleri ise çok az uyurmuş. Günde üç dört saatlik bir uykuyla idare edermiş. Günün, işten güçten geri kalan kısmını ise namaz kılarak; ilâhî, gazel, şiir okuyarak; öğreterek ve öğrenerek geçirirmiş.

Apul Hoca, bağ ve bahçelerinin çokluğuna rağmen bu işlerle çok fazla meşgul olmazmış. Babasından kendisine intikal eden arazilerden birine yerleşince, kendisine, bir Rum olan ve “Konstantin” (Köylü Gostantin dermiş) isminde bir uşak tutmuş. Konstantin, eşiyle ve çocuklarıyla Apul Hoca’nın yanında kalıyormuş. Uzun süre Apul Hoca’nın işlerini görmüş. Konstantin, bir gün ansızın kaybolmuş. Geride ne kendisinden ne de ailesinden bir iz bırakmış.

Apul Hoca’nın, civarda bazı kerametleri de naklediliyor. Bizzat kendisinden duyan birinin naklettiğine göre dersleri sırasında gelecekle ilgili muhitin alacağı hâlleri haber vermesi bunlardan birisidir. Yolların, arabaların, cep telefonunun ve televizyonun varlığından haber vermesi bunlar arasında zikredilebilir. Gerçi bunların keramet olup olmadığı tartışılabilir, fakat nakledenler bunları Apul Hoca’nın kerametine veriyorlar. Kendisiyle ilgili ilginç bir bilgi ise civarda “Doktor” diye bilinen, sağlık memuru Fikri Uçar’ın naklettikleridir. Bu anlatılanlar köyde dilden dile gezer durur. Anlatıldığına göre Fikri Uçar, Apul Hoca’nın vefatından bir süre sonra Fatsa’nın Kösebucağı beldesinden, hasta bakmaktan geliyormuş. “Belan Kabristanlığı” denilen mevkiye geldiğinde yatsı namazını kılmak üzere abdest alıp oradaki mescide girmiş. Kapıyı açar açmaz nurlu bir cemaatin içeride namaz kıldığını, Apul Hoca’nın cemaate imamlık yaptığını görmüş. Gördüğü manzaradan dehşete düşen Fikri Uçar, temkini elden bırakmamış ve oradan usulca uzaklaşmış.

Apul Hoca’yla ilgili bir diğer husus ise, civarda tanınan beş ünlü âlimden biri olan ve Fatsa’nın İslamdağ beldesinde yaşamış Meyzino Hasan Hoca’nın yukarıda ismi geçen Fikri Uçar’a söyledikleridir. Apul Hoca, vefat edince derhal bir atlı köyden, arkadaşı Meyzino Hasan Hoca’ya doğru yola çıkmış. Ertesi gün, gün ağarınca Hasan Hoca, Apul Hoca’ya yetişmiş ve cenazesini yıkamış. Namazdan sonra Fikri Uçar’ın evine giden Hasan Hoca muhabbet esnasında şunları söylemiş: “Biz hayattayken Apul Hoca’nın kıymetini bilememişiz. Apul Hoca’ya teneşirden kalk desem kalkıyordu. Bu yaşa geldim, Apul Hoca gibi bir ölü yıkamadım.”

Apul Hoca’nın vefatı yayladan dönüş zamanı olmuş. Kendisi, cuma namazı için mola verdikleri bir yerde abdest aldıktan sonra, en büyük oğlu Mehmed Ali Çavuş’un kollarında can vermiş. Yunus’un “Bir garip ölmüş diyeler” diye başlayan mısraları geliyor aklıma. İnsan, hâlâ ne kadar meçhul! Bir gitti mi, pılını pırtısını çekiyor âlemden. Dede Korkud’un dilinden söylersek âleme sanki hiç gelmemiş gibi oluyor. Apul Hoca da dünyaya gelmiş ve bir gün bu âlemden gittiğinde geriye silik birkaç hatıra dışında bir şey bırakmayan gariplerden biri olmuştur.

Yasin Şen – Afyon Haber
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

  1. Abdullah Duzguney dedi ki:

    Maşallah Yasin hocam güzel bir şekilde araştırıp bizleri bilgi sahibi yaptınız.Gecmis olan Evliyaullah i bizlere anlattıniz.Zaten Güney mahallemizde bir şeylerin olduğunu hissetmiştim.Sizler de bunu devam ettirecek siniz inşallah.Daha fazla bilgiler den sizler sayesinde feyz edinmek istiyoruz.Rabbim yar yar ve yardımcınız olsun.Allaha emanet olun kalın sağlıcakla