Yasin Şen: Hikaye Kahramanı Köroğlu
Destandan halk hikâyeciliğine geçiş ürünü olarak karşımıza çıkan Köroğlu anlatıları yüzlerce yıldan beri “halk hikâyesi” olarak yaşamış ve günümüze kadar gelmiştir. Bu hikâyeler çeşitli âşıklar tarafından ilavelerle yaşatılmıştır. Köroğlu’nun koçaklarıyla beraber anlatıldığı bu hikâyelerin bazı araştırmalarda yirmi dört kol olarak günümüze ulaştığı ifade edilir. Bu yirmi dört kolu birden bilmek âşıklık geleneğinde çok önemli kabul edilmiştir. Köroğlu’nun günümüzde bile yeni hikâyelerinin ortaya çıkmasında bu durumun etkili olduğunu düşünüyoruz. Kendisinden Köroğlu hikâyeleri derlenen Erzurumlu Behçet Mahir’den on dört Köroğlu hikâyesi derlenmiştir.
Aslında Köroğlu deyince akla bu hikâyelerdeki kahraman gelir. Gücünü mitolojik tarafından alan bu hikâye kahramanı Köroğlu’nun maceraları tarih boyunca geniş bir coğrafyada anlatılmış ve bu hikâyeler yayılmıştır. Dolayısıyla o hem çok sevilmiş hem de birçok yer tarafından kabullenilmiştir. Burada biz de herkes tarafından bilinen ve kabullenilen Köroğlu’nun bu yönü üzerinde durmak istiyoruz.
Köroğlu’nun Bolu beyi ile arasında yaşanan hadiseler Pertev Naili Boratav’ın kitabında “Elâziz Rivayetleri” başlığı altında verilmiştir.[1] Köroğlu’nun babası Bolu beyinin yanındadır. Bir gün Bolu beyi adamlarına kendilerine namlı bir at getirmeleri için izin veriyor. O da cins atların bulunduğu Sultan Hanı’na geliyor. Kendisi aslen Türkmen aşiretlerinden birisinden olduğu için buradaki at sürülerine bakıyor. İlk karşılaştığı at sürüsünden zayıf, çelimsiz bir tay alıyor. Daha sonra karşılaştığı başka bir at sürüsünün sahibiyle anlaşıp atları Tuz Gölü’ne sürüyor. Bir at kurtuluyor ve diğerleri ölüyor. Onların da parasını verip Bolu’ya dönüyor. Bolu beyi, getirilen atları görünce küplere biniyor ve öfkeyle Köroğlu’nun babasının gözlerini kör ettiriyor. Atları da verip o zamanlar on beş yaşında olan oğluyla beraber köyüne gönderiyor. Köroğlu’nun babası çok iyi bir seyistir ve atlardan çok iyi anlamaktadır. Oğluna verdiği talimatlarla bu iki tayı çok iyi yetiştiriyorlar. Zamanla Bolu beyi bu atların namını işitiyor. Köroğlu’nu çağırıp atları istiyor, bir de tehdit ediyor. Köroğlu bir şey demeden çıkıp gidiyor. Çıkıp giderken bir köpek görüyor. Başka köpekler de buna hücum ediyorlar. Bu köpek de sırtını duvara verip mücadele ediyor. Köroğlu da “Bu köpek bile kendini savunmak için mücadele ediyor. Ben de arkamı dağlara veririm. Bunlar da bana bir şey yapamazlar!” diye düşünüp mücadele etmeye karar veriyor. Köyüne gelen Köroğlu fikrini babasına söylüyor. Hayvanlara binip gidiyorlar. Bolu beyi bunların ardından atlılar salıyor. “Ya ölüleri ya dirileri gelecek!” diye emir veriyor. Bunun üzerine bir kovalama başlıyor. Köroğlu bunları ardında görünce babasıyla ikisi arasında şöyle bir konuşma geçiyor:
“Biraz sonra Köroğlu babasına diyor ki: ‘Arkamızda Bolu Beyinin adamları geliyor.’ Babası: ‘Bak yavrum; bize yakın olan hayvanın rengi nasıldır?”-‘Baba, bir kır hayvanlı.’-‘Öyle ise oğlum, çamurlu bir yere hayvanlarımızı sür; zira kır hayvan çamurlu yerde yürüyemez.’ Çamurlu bir yere sürerek geçiyorlar; kır hayvandan aralanıyorlar. Tekrar bir atlı yetişiyor. Kör soruyor. ‘Rengi ne?’-‘Al!’-‘Öyle ise dikenliğe sür; al naziktir, dikenden geçemez.’ Ondan kurtuluyorlar. Biraz daha gittikten sonra bir hayvanlı daha yetişmek üzere olduğunu oğlu haber veriyor. Kör: ‘Rengi nasıl?’- Oğlu ‘Yağız!”- ‘Öyle ise sarp kayalıklara sür; zira yağız aksi olur. Kendisini bir yere çarparak helak olur.’ Hayvan hakikaten kayalara kendisini çarparak helâk oluyor. Biraz daha gidiyorlar. ‘Bir hayvanlı daha geliyor. Rengi doru.’- ‘Öyle ise oğlum, onun elinden kurtuluş yoktur. Sür suyu geçelim!’ Sudan geçerler. Doru hayvanlı yetişir. Âma o zaman: ‘Allah aşkına biraz dur, bir şey söyleyeceğim.’ der. Tabiî kendileri suyu geçtiler. Doru hayvanlı suyun içinde hayvanın başını çekti. Bir dakika bekler beklemez, hayvan çatladı, bu suretle kurtuldular.”[2]
Bundan sonra Köroğlu, babasıyla beraber dağda yaşamaya başlamıştır. Bu anlatılar Pertev Naili Boratav’ın kaydettiği Elaziz Rivayetleri’nin ilkinde geçiyor. İkinci rivayette Köroğlu babasının yetiştirdiği atı alarak Bolu’nun Köroğlu zirvesine çıkmış. Burada kendisine bir ev ve hayvanına ahır yapmış. Yine bu rivayette Köroğlu’nun Ayvaz’ı yanına alması bahsi de işlenmektedir.
Köroğlu bu hikâyelerde kervanları basan, yol kesen, Çamlıbel’de kendi hükmünce ferman yürüten, koçaklarıyla beraber zevk ve safa içinde yaşayan biri olarak görülmektedir. Bütün bunlara rağmen Köroğlu’nun varlığının sebebi ve hikmeti halka yardım etmek, zorda kalanların elinden tutmaktır. Halk ona bu görevi yakıştırmıştır. Hikâyelerde ve destanlarda onun bu yönünün öne çıkarıldığı görülmektedir. Ümit Kaftancıoğlu’nun derlediği “Kamber Kolu”nda Köroğlu’nun dilinden şunlar söylenir: “Köroğlu’nun varlığının hikmeti nedir? Yardımcı olmak. Ben kimler için dağ başı tutmuşum? Kimsesizlerin, yalnızların, yoksulun, kolu kısaların hakkını uzun kollulardan almak için…”[3]
Onun adına söylenen şu dörtlüklerden bunu anlıyoruz:
Gel gel Ayvaz yavru sana söyleyim
Köse Emmim ağlayana değmesin
Azan düşmanların cezasın versin
Kollarını bağlayana değmesin
Ne acıdır zalim düşman tuzağı
Düşen bilmez yakın ile uzağı
Çimli çayırında Yargan bozağı
Yiğit gibi çağlayan değmesin
Boyun eğenlere kılıç vurulmaz
Kalender insanın kalbi kırılmaz
Düşmanın altına halı serilmez
Yüreğini dağlayana değmesin[4]
Köroğlu Hikâyeleri, Özbekistan’dan Rumeli’ye çok geniş bir sahada birçok millet tarafından kabul görmüştür. Bu hikâyelerde destandan halk hikâyeciliğine geçişin çok belirgin izleri görülür.
Bazı anlatılarda Köroğlu, ölmez, yenilmez ve tehlikelerden olağanüstü bir şekilde sıyrılmasıyla aslında destanla beraber ideal hâle getirilen mitolojik bir kahraman esintisi taşır. Fakat hikâyelerde artık o keleşlerine söz geçiremeyen, bazen Köse Kenan gibi koçaklarına yenilen, Çamlıbel’e uğrayan kervanlara baskın verdiğinde zor durumda kalabilen bir kişidir artık. Burada Köroğlu, bir destan kahramanı değil artık bir hikâye kahramanıdır. Onun hikâye kahramanı olması artık ideal ve mitolojik bir mevkiden düşüp âşıkların ve belli ideolojilerin istediği gibi şekillendirdiği ve yorumladığı “halk kahramanı” seviyesine indirgenmesinden dolayıdır. Köroğlu’yla ilgili birçok yorumun, onun farklı yerlerce sahiplenilmesinin, bazen de yeni devlet düzenlerinin onu eskiye karşı bir silah olarak kullanmasının temelinde bu yatar. Özellikle SSCB döneminde mitolojik kahraman veya halk hikâyesi kahramanı Köroğlu’nun işçi sınıfının lideri gibi de gösterilmesi aslında destandan “yontma” bir Köroğlu tasavvuru için oldukça ideal bir örnektir.
Köroğlu hikâyeleri özellikle âşıklar tarafından anlatılagelen ve yüzlerce yıl yaşayan metinlerdir. Bunlarda elbette bu hikâyeleri anlatan âşıklar tarafından çeşitli ilaveler yapılmış olması da söz konusudur. Bunlar içinde ilk ve en eski yayın Fuzuli Bayat’ın bildirdiğine göre İran ve Kafkasya’da on üç yıl kalan A. Chadzo’nun, Âşık Sadık adlı bir âşıktan derlediği Köroğlu Destanı’dır. Bu kabul edilen “ilk sistemli Köroğlu derlemesi ve yayınıdır.”[5]
[1] Pertev Naili Boratav, Köroğlu Destanı, Adam Yayınları, İstanbul, 1984, s. 208 vd.
[2] Pertev Naili Boratav, Köroğlu Destanı, Adam Yayınları, İstanbul, 1984, s. 209.
[3] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 264.
[4] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 334.
[5] Fuzuli Bayat, Köroğlu Şamandan Âşıka, Altan Erene, Akçağ Yayınları, Ankara 2011, s. 103.