Yasin Şen: Huzur’da Kadın Meselesi – 5
Yasin Şen: Huzur’da Kadın Meselesi – 5
Mahur Besteyi Yaşamak
Mümtaz için Nuran, şahsiyetinin birçok yönünü seyredebildiği bir ayna gibidir. Bütün bir İstanbul dekoru ve bir sürekliliği olması gereken zaman unsuru Nuran’da birikir. Nuran’la yaşanan her an, bir taşın suda meydana getirdiği halkalar gibi zamana ve mekâna yayılır; onları da içine alır:
“Bir yığın aynadan bir kâinat içinde yaşıyor ve hepsinde kendisinin bir başka çehresi olan Nuran’ı görüyordu. Ağaç, su, aydınlık, rüzgâr, boğaz köyleri, eski masallar, okuduğu kitap, gezdiği yol, konuştuğu ahbap, başının üstünden geçen güvercin, sesini duyduğu ve cüssesi, rengi, hayat nasibi ne olduğunu bilmediği yaz böcekleri, hep Nuran’dan gelen şeylerdi. Hepsi ona aitti. Hulâsa uzviyetinin ve muhayyilesinin yaptığı bir büyü içinde idi. Çünkü kadın dediğimiz o acayip ve zengin varlık, o bizden başka türlü ve derin tabiat, onun kulağına bir saniye kendi uzviyetinin sıcaklığını nakletmişti.”[1]
Nuran ve Mümtaz, ertesi gün buluşmak için sözleşirler. Nuran’ın vadettiği “yarın” Mümtaz’ı büyülemiştir. Belki “zaman” ömrü boyunca, bu kadar kesin bir vaatle ona esrarını açmamıştı. Çünkü Mümtaz’ın “hayatı sadece bugünlerde geçmişti. Galatasaray’da iken geçirdiği büyük hastalıktan sonra çocukluğunun o kadar zehirleyen mazi düşünceleri bile azalmıştı. (…) Yarın… Bu acayip ve sihirli bir kapıydı. (…) Çünkü bu kapının arkasında Nuran vardı.”[2]
Nuran, Mümtaz’a gitmeden önce kendisiyle hesaplaşır. Bu mücadele, aslında ailenin kaderiyledir. O sırada Nuran, dedesi Talat Bey’i terk eden büyükannesi Nurhayat Hanım’ın henüz çocukken bir sandıkta bulduğu resmini hatırlar. Nurhayat Hanım, ailenin içinde bulunduğu kader hususunda onu âdetâ ikaz eder: “Ben diyordu, çok sevildim, onun için bana muhtaç olanların hepsi bedbaht oldular. Kendi yakininde bu kadar canlı örnek varken, nasıl cesaret edebiliyorsun?…”[3]
Bu, Nuran’ın geçmişinin sesidir. Nuran, Mahur Beste ile şimdiye intikal etmiş bir kaderi bütün benliğinde hissetmeye başlamıştır. Fakat onun içinde konuşan bir ses daha vardır. “Bu ikincisi Nuran’ın kalbine ve uzviyetine hitap ediyordu. (…) Bu damarlarındaki kanın sesiydi.”[4] Nuran, bu sesi uyutmaya çalışsa da zaman zaman ortaya çıkmasına mânî olamıyordu.
Nuran, bu çatışma esnasında Mahur Beste’nin kendisini ve bütün aileyi idare ettiğini hayretle görmüştü. Aileyi “bu aşk macerası terbiye etmiş”ti. Şimdi o da Mahur Beste’yi yaşayacaktı. Sıra kendisinindi. Kızı Fatma’nın da kaderi pek farklı olmayacaktı. O da bu kadere hazırlanıyordu. Nitekim ailede önceleri boşanan, eşini kaybeden birçok insan vardı: “Bu geniş ailenin her göbeğinde ayrı ayrı kurbanlar vardı. Behcet bey, Atiye Hanım, Doktor Refik, Medine’de ölen Salâhaddin bey…”[5] Nuran “Mahur Besteyi yaşamak, bu bizim talihimizdi”[6] diye düşündü. Çünkü “genç kadının arkasında Mahur Beste’nin çok yüklü ırsiyeti”[7] bulunuyordu.
[1] Huzur, s. 118-119
[2] Huzur, s. 119
[3] Huzur, s. 123
[4] Huzur, s. 123
[5] Huzur, s. 126
[6] Huzur, s. 127
[7] Huzur, s. 251
