Dolar 34,4936
Euro 36,4071
Altın 2.956,95
BİST 9.287,39
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 17°C
Parçalı Bulutlu
Afyon
17°C
Parçalı Bulutlu
Cum 16°C
Cts -2°C
Paz 0°C
Pts 2°C

Yasin Şen: Huzur’da Kadın Meselesi – 6

Yasin Şen: Huzur’da Kadın Meselesi – 6

Kurumsal Web Tasarım

Bir Annenin Ölümü

Kadın ve özelde anne düşüncesi, Tanpınar ve kahramanları için hatıraların insanı sımsıkı sardığı kutsal bir sığınaktır.[1] Anneye kaçış, Tanpınar’ın eserlerinde çok bariz şekilde görülebilmektedir.[2] Bunda hiç şüphesiz, ailesiyle Kerkük’ten Antalya’ya göç ederken Musul’da, tifüse yakalanan annesini kaybetmiş olmasının[3] etkisi vardır. Bu durumun izlerini Huzur’da çok açık şekilde görebiliyoruz.[4] Mümtaz, İstanbul’un işgali esnasında babasını kaybetmiş ve annesiyle beraber şehirden ayrılmıştır. Gittikleri yerde bir müddet sonra annesi de ölecektir. Annesi, ölümünden hemen önce Mümtaz’dan su istemiş ve ona bir şeyler söylemeye çalışmış; fakat bunu başaramamıştır. Annesinin, “sonra yüzü birdenbire sapsarı kesilmiş, gözleri kaymış, dudakları bir-iki defa titredikten sonra kaskatı kesilmişti. Mümtaz’ın hafızası bu son ânı olduğu gibi tespit etmişti.”[5]

  Hayatımızın bazen hiç bitmeyecek gibi gelen ve bizi bir kâbus gibi saran böyle zamanları Tanpınar’ın üzerinde en çok durduğu konulardandır.[6] Kendisi de Yahya Kemal adlı eserinde “bir ölüm, hele çocukluk yaşlarında bir anne ölümü daima üzerinde durulacak bir vâkıadır.”[7] diyerek bu hususu doğruluyor. Hakikaten, bir çocuğun hayatta en çok bağlanabileceği bir hayat ümidinin kopması, yaşadığı müddetçe o ânı unutamaması için kâfîdir. Bundan daha öte, insana, eşyaya ve hadiselere dair fikir ve duygularımızda hafızamızın tespit ettiği o ânın yeri çok derin olmalıdır. Esasen bunu Tanpınar’da görmekteyiz.  “Kış Bahçesi” şiirinde yer alan “Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava” mısraı da bu durumu yeterince yansıtmaktadır.[8] Annesini kaybetmiş bir Tanpınar (yahut Mümtaz) hayata, zamana, insanlara ve eşyaya dair daima bir belirsizlik ve güvensizlik içindedir.

  Tanpınar’ın şiirlerini inceleyen Mehmet Kaplan, onun anne özlemini dile getiren yahut bunu çağrıştıran şiirlerinde C. G. Jung’ın ortaya koyduğu “anima arşetipi” kavramının etkili olabileceğini söyler.[9] Hemen hemen bütün eserlerinde karşımıza çıkan kadının, Tanpınar’ın küçük yaşlarda ölen annesiyle ilgili olduğunu da sözlerine ekler.[10] Jung’a göre insanın en huzurlu demlerini sürdüğü ana rahmini ifade eden mağara, uyku, rüya, gökyüzü gibi kavramlara Tanpınar’ın eserlerinde sıklıkla rastlayabiliriz.[11] Yine önemli bir kavram olarak şehir de Jung’a göre insanları, çocuklarını koruyan bir anneye tekabül eder.[12] Bütün bunlar bize Tanpınar’ın sadece kelimelerle değil sembollerle de anne ve kadın kavramını ifade eden ayrıntılı bir dünya tasavvur hatta tasvir ettiğini ortaya koymaktadır.

Macide, Huzur’da Mümtaz’ın annelik duygusunu tattığı kadınlardan biri olması bakımından önemli bir yere sahip. İhsan’ın karısı Macide, Mümtaz için anneliğin, şefkatin ve güzelliğin bir timsalidir. Mümtaz anne ve babasını ardı ardına kaybetmesine rağmen Macide sayesinde çocukluğunun bir bahar dalı altında geçtiğini düşünmüştür.[13] Romanda yer alan şu sözler, Macide’nin Mümtaz’ın hayatındaki boşluğu nasıl doldurduğunu göstermesi açısından önemli: “Macide’nin eve gelişi ile Mümtaz iyileşmiş, yüzünü güneşe çevirmişti. Onun eline geçene kadar Mümtaz, her şeye küskün, etrafa kapalı, gökten yalnız felaket bekleyen bir mahlûktu ve bunda da haklıydı.” [14]

Görüldüğü gibi Macide’nin gelişine kadar yaşadığı mekânda bir aidiyet hissisine kavuşamayan Mümtaz’ın hayatı, bundan sonra değişmeye başlar. Çünkü “Macide etrafındaki her şeye kendi içindeki saadet duygusunu geçiren insanlardandı. Bu, onun cevherinde vardı: Güzelliği, iyi ahlakı, sâkin tabiatı sonradan hissedilirdi. Onun gelişiyle evin hayatı derhal değişti. İhsan’ın uzun sükûtları yumuşadı, büyük yengenin mazi hasreti kesildi. Mümtaz’a ise kendisinden on iki yaş büyük bir arkadaş gelmişti. O kadar ki, aradan birkaç hafta geçince mektebe yatılı girdiğine üzülmeye başladı. O zamana kadar kendisini misafir gibi gördüğü ev birdenbire onun oluvermişti.”[15]

  Macide, Mümtaz’ın evi sahiplenmesinde anahtar rol oynamıştır. Bu, Tanpınar’ın romanda mekân ve insan arasında kurmayı başarabildiği kuvvetli bir bağdır. Bunun yanında yukarıdaki alıntıda gözden kaçmaması gereken bir şey daha var: O da Macide’nin gelmesiyle büyük yengenin mazi hasretinin kesilmesidir. Bu küçük resim âdetâ, Tanpınar’ın eserlerinde yer alan geçmiş ve gelecek arasındaki gidiş gelişlerin sırrını ele vermektedir. İnsan, birlikte yaşadığı kişilerle mutlu olabildiği zaman tıpkı büyük yengede olduğu gibi mâzî hasreti ve aynen Mümtaz’da olduğu gibi mekâna duyulan yabancılık ortadan kalkmaktadır. Zamanımızı güzelleştirecek bir “Macide” unsuru yoksa eğer bu, geçmişe ve hatıralara sığınmak için yeterli bir sebep olabilmektedir.

  Aslında önceleri, Mâcide hastadır. Doktorlar ona “bir enkaz gibi bakıyorlar” ve iyileşmesine pek imkân vermiyorlar. İhsan annelik hislerinin Macide’yi kurtaracağını düşünüyor ve onun anne olmasını istiyor. İlk önce çevredeki insanlar buna karşı çıkıyor fakat İhsan kararından dönmüyor. Macide, Sabiha dünyaya gelince hastalığından yavaş yavaş sıyrılıyor. Sadece ufak bazı izler kalıyor. Görülen o ki, Tanpınar anneliği mânevî hastalıkları bile iyileştiren ulvî bir haslet olarak görüyor.

Nuran’ın annesi ise Mümtaz’ın dünyasına bir başka yönden katılıyor. Nuran, Mümtaz’ın üzerinde tıpkı Nedim ve Nâbî devirlerini idrak etmiş bir zaman yolcusu hissi uyandırıyor. Bu durumun sebebini Mümtaz, Nuran’ın annesi Nezahat Hanım’ı tanıyınca daha iyi anlıyor Çünkü kadın, İstanbul Türkçesinin saflığını hâlâ muhafaza ediyor. Dolayısıyla Nuran’ın konuşmalarına yansıyan eski kelimelerin ve telaffuz tarzının sebebi ortaya çıkmış oluyor.

[1] Mümtaz,  Nuran’a duyduğu aşkında bu anne sevgisini de buluyor: “Genç kadının Mümtaz’a karşı olan sevgisinde annelik hissi, aşk, hayranlık ve biraz da minnet vardı.” Huzur, s. 166

[2] Tanpınar, hikayelerinde de anne bahsi üzerinde özellikle durmaktadır: Bkz.: Ahmet Hamdi Tanpınar, “Evin Sahibi”, Hikayeler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2011, s. 102-149

[3] M. Orhan Okay, Bir Hülya Adamının Romanı Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergâh Yayınları, İstanbul 2012, s. 25

[4] Tanpınar, “Annem İçin” adlı şiirinde yaşadığı bu hâli mısralarına şöyle yansıtır: Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun/ Hüznüyle erirken Dicle de sessiz / Öksüzlük denilen acıyla vurgun / Bir başka ölüydük bu toprakta biz.  Bütün Şiirleri, s. 104

[5] Huzur, s. 31

[6] Tanpınar, Evin Sahibi hikâyesinde annesini kaybeden kahramanın ağzından şunları söylüyor: “Ben ki ölümlerin en korkuncunu yıllarca kendi etrafımda çok sıkı bir hava gibi teneffüs ettim; bu dehşetler bana o kadar yabancı gelmiyor. Çünkü ben genç annemin ölümünü, yarı deli bir Arap halayığınsan bütün çıldırtıcı teferruatıyla senelerce dinledim …” Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikayeler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2011, s. 104-105. Ayrıca; M. Orhan Okay, a.g.e., s. 38

[7] Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Dergâh Yayınları, İstanbul 1995, s. 188; Ayrıca, M. Kayahan Özgül, “Neredesin Tanpınar?”, “Bir Gül Bu Karanlıklarda” Tanpınar Üzerine Yazılar, Hazırlayanlar: Abdullah Uçman-Handan İnci, 3F Yayınevi, İstanbul 2008, s. 532

[8] Bu mısraya yakın bir durum da Huzur ‘da Mümtaz çocukluğunun bir kısmını geçirdiği bir Akdeniz şehrinden bahsedilirken şöyle anlatılıyor “Bazan da daha ilerilere, denize çok yukarıdan bakan kayalıklara kadar gider, orada yosun bakışlı uçurumun kenarında, durulmuş suyun yeşil ve somaki bir ayna gibi akşamın son ganimetlerine açılışını, bir anne rahmi gibi bu ışık parçalarını alışını ve yavaş yavaş onların üstüne kapanışını, örtülüşünü seyrederdi.” Huzur, s. 28

[9] Mehmet Kaplan, a. g. e., s. 34

[10] Mehmet Kaplan, a. g. e., s. 38

[11] Mehmet Kaplan, a. g. e., s. 98

[12] İnci Enginün, Araştırmalar ve Belgeler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2000, s. 394

[13] Huzur, s. 19

[14] Huzur, s. 19

[15] Huzur, s. 34

Afyon Haberleri – Yasin Şen
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.