Yasin Şen: Köroğlu Hikayeleri’nde Masal Ögeleri
Yasin Şen: Köroğlu Hikayeleri’nde Masal Ögeleri
Köroğlu anlatıları, Anadolu’da ve Türklerin yaşadığı yerlerde yüzlerce yıldan beri anlatılmaktadır. Bu hikâyelerin destan kökenli olduğu bugün rahatlıkla kabul edilebilecek tespitlerdendir. Fakat Köroğlu anlatıları, destandan halk hikâyeciliğine geçiş süreci yaşamıştır. Bu anlatılar zaman zaman masal olarak veya masal motifleriyle de karşımıza çıkmaktadır. Benzer durum Dede Korkut Hikâyeleri’nde de karşılaştığımız hususlardan birisidir.
Köroğlu’nun anlatılarındaki masal unsurlarıyla ilgili dikkat çeken hususlardan birisi kırk sayısıyla ilgilidir. Mesela Köroğlu’nun kırk koçağı vardır. Onlarla yer, içer, gezer, düşmanlarla savaşır ve Çamlıbel’e geri döner. Bu kırk sayısı “Silistreli Hasan Paşa ile Köroğlu” kolunda da karşımıza çıkar: “Köroğlu’nun iki odası vardı. Biri dem odası, biri gam odasıydı. Dem odasında yenir içilirdi, eğlenilirdi. Gam odası, üzüntü, tasa, yas, yenilgi odasıydı. Hangisine girilse kırk gün kalınırdı orda.”[1]
Silistreli Hasan Paşa kolunda yine Köroğlu’nun Kırat’ı kurtarmaya giderken söylediği şu sözlerinde de bu masal motiflerinin izleri görülür: “Çamlıbel’i size, sizi Çamlıbel’e emanet ettim. Birbirinizi koruyun keleşlerim! Beni kırk günecek bekleyin. Eğer kırk günün bitiminde gelmezsem, kırkıncı akşam bir şerbet için, erenler pirler adına. Beni düşünüzde görürsünüz. Ona göre arkamdan gelirsiniz, ya da ona göre iş tutarsınız, dedi.”[2]
Köroğlu hikâyelerinde masal unsurları bunlarla sınırlı değildir. Yine “Demircioğlu Kolu”nda geçen şu sözler de birer masal motifi olarak görülebilir: “Demircioğlu’nun bir düzeni vardı. Parmağındaki yüzüğü ona gizli olayları, keleşlerinden sıkıntı çeken varsa uzaklarda, onu bildirirdi. Eğer yüzüğünün taşı ak pak ise işler yolunda. Yarısı kararmışsa, sıkıntıdadır yiğitlerden biri, hepten kapkara ise ölmüştü.”[3]
Bunların yanı sıra Köroğlu anlatılarında bazı başka masal unsurlarının varlığı dikkat çekmektedir. Bunlardan biri şöyledir: Çamlıbel’deki Köroğlu, yanında doksan dokuz açacak (anahtar) taşır. Oğlu Hüseyin, Çamlıbel’e gelince bunların ne işe yaradığını sorar. Köroğlu da kardeşi Hasan’ın başına neler geldiğinden bahisle bunları kimsenin bilmemesi gerektiğini söyler. Hüseyin Bey de neticede merak eder. Anahtarları alır almaz hemen sonuncu kapıyı, yani doksan dokuzuncuyu açar ve burada bir sandık görür. Bu sandıkta Tiflis hükümdarı Cihan Şah’ın kızı Zeycan’ın bir resmi vardır. Hüseyin Bey, resmi görür görmez Zeycan’a vurulur. Pirler tarafından Zeycan da Hüseyin Bey’e âşık edilmiştir.
Bu anlatı aslında masallardaki kırk kapı ve açılmaması gereken kapı motifiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Kahraman açılmaması gereken kapıyı açar ve bundan sonra başından birçok macera geçer. “Köroğlu’nun Oğlu Hüseyin Bey Kolu”nda da böyle bir durum göze çarpmaktadır. Bu aslında Köroğlu anlatılarının sadece destan geleneğimizden değil masal anlatı geleneğinden de beslendiğini ve bunlardan birçok motifi ve unsuru içinde barındırdığını göstermektedir.
Yukarıdakine benzer bir durum “Köroğlu’nun Oğlu Hasan Bey Kolu”nda da mevcuttur. Çamlıbel’e, babası Köroğlu’nun yanına gelen Hasan Bey’e Reyhan Arap Çamlıbel’i gezdirir. Kırkıncı odayı açmaz. Burayı da gezmek isteyen Hasan Bey’e Reyhan Arap “Nesini gezeceksin? Burada Köroğlu’nun kırık dökük, paslı küflü ufak tefeği vardır. Kırk yıldır açılmamıştır, bakılmamış, kim bilir ne koku, ne toz toprak” [4] diye karşılı verir. Fakat Hasan Bey işkillenir ve müsait bir vakitte anahtarları alıp buraya girmeyi kafasına koyar. Reyhan Arap’tan bir gün anahtarları almayı başaran Hasan Bey, burada bir halı üzerinde Akşehir’de hüküm süren Mirza Han’ın kızı Telli’nin resmini görür ve bayılır. Bundan sonra da onun hikâyesi başlar.
Elaziz Rivayetleri’nde ise Hasan Bey bu odaya girince resmi görür ve oradan ayrılamaz. Babası gelince durumu söyler. İlle de gideceğini ifade eder. Bunun üzerine Köroğlu, oğluna başından üç saç teli çekip oğluna vererek şöyle der: “Oğlum, sana yüz tane arkadaş veriyorum. Sen bunlarla git. Başın sıkıldığı zaman bu kılları ateşe at, ben yetişirim.”[5]
Yine “Köroğlu’nun Oğlu Hasan Bey Kolu”nda, Hasan Bey’in tehlikede olduğunun anlatıldığı şu satırlarda masal motiflerinden faydalanıldığı görülmektedir: “Köroğlu, Hasan Bey’e, saçının iki telini vermişti, darda, sıkıntıda kalırsa Hasan Bey yakacaktı, Köroğlu yardımda yetişecekti. Hasan Bey unuttu kılları. Ne yaktı, ne de düşünebildi. İlle Köroğlu yüzüğüne baktı bir gün, ne baksın, yüzük kapkara.”[6] Burada geçen motiflerin Anadolu’da derlenen bazı masallarda da karşımıza çıkması muhtemeldir.
Köroğlu anlatılarındaki masal unsurlarından birisi de Keloğlan’ın varlığıdır. Burada Keloğlan, masallardaki gibi kıvrak zekasıyla kendini türlü tehlikelerden kurtaran ve bazı kimselere üst çıkan biri değil; daha çok Köroğlu’nun karşısında olan kimselerin yanında ve bazen de masum insanlara oyun kuran biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Köroğlu hikâyelerinde karşılaştığımız bir diğer masal unsuru Âb-ı hayat’tır. Bilindiği gibi bu su, içene ölümsüzlük vermektedir. Köroğlu bu suda içmemişse de Kırat’a içirmiştir. Bununla ilgili Elâziz Rivayeteleri’nde şu satırları okuyoruz:
“Bir gün Köroğlu ava giderek ok ile iki güvercin vurur. Bunların tüylerini temizler. Ve Çamlıbel’den akan suyun çıktığı yerde yıkar. Ve Köroğlu’nun hayvanı da bu sudan içer. Kuşları yıkaması hitam bulur bulmaz güvercinler canlanıp uçarlar. Ve orası hikmeti İlâhî’den kırk parçaya (bin parçaya) bölünür; bu suretle o su kırk yerden çıkmaya başlar. Bu Abu-hayat Muş vilayetinde Bin-Göl yaylasında imiş. Sonra Köroğlu’nun filan içeceği için Allah bin parça etmiş. Şimdi oradan çamur ve toprak alıp ilaç ederlermiş. Köroğlu bu hali babasına nakleder. O da: ‘Oğlum o sudan sen de içtin mi?’ der. ‘Hayır, ben içmedim, atım içti.’ Der. Babası o vakit o suyun Abu-hayat olduğunu söyler. Suyun yanına vardıkları zaman su kırk yerden akar görürler. Bunun için Köroğlu’nun Kır Atı elan sağdır derler. Her sene bir kerre satılır derler.”[7] Pertev Naili Boratav’ın kaydettiği Elaziz Rivayetleri’nde Köroğlu bir Türkmen kızıyla evlenir. Fakat kendisi Çamlıbel’e gider. Türkmen kızının bir oğlu olur ve adını Hasan Bey koyar. Hasan Bey, emsallerinden yiğit ve zaman zaman insanlarla kavga eden bir mizaca sahiptir. Neticede bir gün bir çocuğun başını yarar ve öfkeyle gelen anası da ona hakaret eder. Hasan Bey, bunun üzerine babasını merak eder ve anasından her şeyi öğrenir. Hasan Bey babasının yıllar önce kendisi için bıraktığı pazubendi ve kılıcı alır, ata biner ve yola çıkar. Aslında babasız büyüyen çocuğun babasını bulmak için bir yolculuğa çıkarılması motifi bizim Dede Korkut Hikâyeleri’nde zaman zaman karşılaştığımız bir husustur. Bu durumla masallarda da karşılaşmak mümkündür. Köroğlu hikâyelerindeki masal ögelerinden birisi olarak bunu da burada zikredebiliriz.
[1] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 72.
[2] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 86.
[3] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 194.
[4] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 221.
[5] Pertev Naili Boratav, Köroğlu Destanı, Adam Yayınları, İstanbul, 1984, s. 212.
[6] Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. 237.
[7] Pertev Naili Boratav, Köroğlu Destanı, Adam Yayınları, İstanbul, 1984, s. 209.