Dolar 35,1981
Euro 36,7471
Altın 2.968,65
BİST 9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 9°C
Az Bulutlu
Afyon
9°C
Az Bulutlu
Pts 9°C
Sal 6°C
Çar 6°C
Per 6°C

Yayla Kışla Hayatı Bakımından Dörtdivan Kültürü Üzerine Düşünceler

Her yerleşim yeri tarihî ve sosyal zaruretlerin neticesinde gelişir, etrafıyla uyum sağlar ve mensuplarına bir hayat tarzı takdim eder. Günümüzün şehircilik anlayışında olduğu gibi yerden bitme ve aniden gelişen binaların oluşturduğu bir yerleşim yeri düşüncesi son devrin hızlı gelişmelerinin ve zihniyet değişimlerinin sonucudur.

Kurumsal Web Tasarım

Bu açıdan hadde hesaba gelmez bütçeleriyle hormonlanan ve aniden büyüyen şehirlerin aksine yüzyıllar içerisinde ortaya çıkan zaruretlerin neticesinde şekil almış bir köy daha anlamlı, daha kültürlü ve daha ayağı yere basan bir hayat tarzı takdim eder bize.

Bu açıdan bir yerleşim yerinin kurulmasının aslında büyük bir hadise olduğunu düşünürüm. Toplama bir nüfus ve aniden dikilen binalarla o yerleşim yeri şehir veya herhangi bir yerleşim yeri olamaz. Ancak o yerleşim yerleri toplama kampı gibi bir şey olur.

Öyleyse kültürden, tarihten ve örften uzak şehirler veya yerleşim yerleri günümüzün ciddi meselelerinden biri hâline dönüşmüş durumdadır. Bunu net bir şekilde anlamamız ve birtakım çözümler geliştirebilmemiz için bizim acil olarak medeniyetimizin bütüncül bir okumasını yapmamız lazım. Bunun için mevcut manzarayı parçadan bütüne, bütünden parçaya hareketle okumayı başarabilen üstatların verdiği eserleri sahiplenmeye ve onların getirdiği yorumları anlamaya ihtiyacımız var. Bu anlamda Dr. Sait Başer üstadın “Töre’nin Türk’ü Türk’ün Müslümanlığı” adlı nehir söyleşilerinin okunması ve oradaki görüşlerin üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Bu yazıda Dr. Sait Başer üstadın bazı tespitlerinden hareketle Bolu’nun Dörtdivan ilçesi ve ilçenin kültürü hakkındaki bazı düşüncelerimi kısaca ele almak istiyorum. Böylece öncelikle olarak küçük bir ilçenin tarih içinde ortaya koyduğu büyük kültürel mirası anlamaya çalışacağız.

Yıllardır Bolu’nun Dörtdivan ilçesinde ikamet ediyorum. Burada ilk önce birkaç bin yılda oluşturduğumuz bir kültürün enkazıyla ve zaman zaman hayat belirtisi gösteren kıpırıtılarıyla karşılaştım, diyebilirim. Giderek Sait Başer üstadımızın ifadeleriyle “Yayla kışla temelli hayatın yarattığı toplumsal yapı ve değerler sistemi” ile karşı karşıya olduğumu anladım. Bir inanış, bir tedavi yöntemi, bir kelime, karşıma çıkan bir atasözü tarihin derinlerinden bugüne uzanıyordu. Yunus Emre’nin kelimelerini günlük konuşma dilinde duyuyordum. Türkçe bana burada bir irfan ziyafeti sunuyordu. Gel gelelim bu kültür artık sahiplenilmiyor, yoğun göçler sebebiyle boşalan Dörtdivan bu kadim kültürü evlatlarına aktaramıyordu. Derhal işe başlamalıydım. Bu farkındalığın neticesi olarak tespit edebildiğimiz kültürel birikimi kayıtlara geçirmeye başladık.

Dörtdivan’da, Türk kültürünün temel bazı kodlarını muhafaza ettiğini ancak bunların dikkat çekici bir canlılıkla gözükemediğini ifade edebilirim. Sosyal hayatta beliren tecrübenin söz arasında ve az bile olsa uygulamalarda karşımıza çıkması birkaç bin yıldan beri çok iyi korunan bir sözlü geleneğin var olduğuna işaret ediyordu. Mesela Türklerin “Ocak Tanrısı” demek olan Alaz Han, burada bir halk tıbbı uygulaması olan alazlama içerisinde yaşıyordu. Türklerin Hızır inancı burada en yüksek seviyede yaşanmış ve temsil edilmişti. Hatta ilçede Baba Hızır’a ait bir makam bile vardı. Yayla kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak dağlar ve ağaçlarla ilgili inanışlar en kadim kökleri haber verircesine Dörtdivan’da arz-ı endam ediyordu. Dörtdivanlılar yaylalara göçünce erenlerin buraları geçici bir süreliğine terk ettiklerini söylüyorlar ve Erenler, Dedeler diye anılan onlarca yerden ağaç kesilmesine hoş nazarla bakmıyorlardı. Kesenlerin başlarına bir felaketin geleceğine inanıyorlardı. Dörtdivan’da Muhammediye, Ahmediye gibi eserler okunuyordu. Bir ilâhî söyleme geleneği vardı ve bunlar oldukça nefis bestelere sahiplerdi. Asırlardan beri cönkler ve mecmualar tutuluyordu Dörtdivan’da. En ücra köylerde bile şiir yazan insanlar vardı ve Dörtdivan her yüzyılda büyük bir şair çıkarıyordu. Faruk Sümer rahmetlinin Dede Korkut üslubuyla konuştuğunu söylediği Düldül Mevlüt burada yaşamıştı. Dörtdivan Köroğlu’nun diyarıydı. Sözün özü burada derinliğini tayin etmede zorlandığım çok köklü bir kültür birikimi vardı ve bu da yayla kışla kültürüne yani kadim Türk yaşantısına göre şekilleniyordu.

Türk kültürünün çok kadim kodları burada muhafaza edilmekteydi. Sormak gerekir: Tarihin ve kültürün bu bütünlükle ortaya çıktığı kaç beldeye, kaç şehre sahibiz, bir düşünülmelidir. Kültürünü yaşatmak üzere elindeki gücü adeta sömüren yoğun göçler bir yandan da burada tarihin ve kültürün en köklü hatıralarını canlı tutmaya yaramıştı. Kadim kültürel kodlar zayıflamış, kenara çekilmiş fakat yok olmamıştı. Az bile olsa kulakların duyduğu, gözlerin gördüğü köklü bir yaşam tarzı ve yüksek bir bilinç burada muhafaza ediliyordu.

Bunun üzerine gidilmeli ve Dörtdivan’ın yaşayan kültür mirası enine boyuna incelenmelidir. Belki istesek de göremeyeceğimiz bazı tabloları, az bile olsa burada görüp izleme şansımız vardır. Ancak onlar da zamana yenik düşmek üzeredir.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
12 Temmuz 2021 10:19
4 Aralık 2021 20:17
10 Aralık 2021 02:07
16 Ağustos 2021 20:23
7 Aralık 2021 06:57
1 Ocak 2022 20:05
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.