Zümrüdü Anka Diyârı
(Tek Perdelik Dram)
Şahıslar
Oturan Boğa: Zümrüdü Anka Diyârı’nın lideri.
Uçan Kuş: Oturan Boğa’nın yardımcısı.
Deli Tay: Zümrüdü Anka Diyârı’nın fertlerinden deli dolu bir kişi.
Işıldayan Güneş: Oturan Boğa’nın eşi.
Mavi Gökyüzü: Zümrüdü Anka Diyârı’nın bilgesi ve Oturan Boğa’nın dostu.
Meyveli Ağaç: Zümrüdü Anka Diyârı’nın fertlerinden.
Bereketli Toprak: Zümrüdü Anka Diyârı’nın fertlerinden.
Karşı Yatan Kara Dağ: Zümrüdü Anka Diyârı’nın bilgelerinden.
Yağız Küheylan: Zümrüdü Anka Diyârı’nın fertlerinden.
Parlak Yıldız: Zümrüdü Anka Diyârı’nın fertlerinden ve bilgelerinden.
(Eserin muhtevasının geçtiği yer bilinen bir mekân değildir. Zümrüdü Anka Diyârı yukarıdaki şahıs kadrosunun yaşadığı hayalî bir ülkenin adıdır. Olaylar bir çadırın içinde geçmektedir. Zümrüdü Anka Diyârı halkı Oturan Boğa’nın huzurundadır. Halk yaşadığı diyârlardan kuraklık sebebiyle göç etmek istemektedir.)
***
Oturan Boğa: Toprağı işlemeliyiz.
(Çadırın içinde sessizlik hâkimdir. Sükûnet bir süre devam eder. Bu derin sessizliği Uçan Kuş bozar.)
Uçan Kuş: Bu nasıl olacak Oturan Boğa! Bu toprak yağmur görmemiş, suya muhtaç. Kaskatı kesilmiş. Ellerimizin, yorgun bedenlerimizin ne hâle geleceğini bir düşünmek gerek!
Deli Tay: Uçan Kuş haklı Oturan Boğa. Bu toprağı işlemek yerine başka yerlere göçmeliyiz.
Oturan Boğa: (Gözlerini ufku izlercesine kısarak) Hiçbiriniz haklı değilsiniz. Bu güzel toprakları bırakıp gitmenin bir bahanesi olamaz.
(Çadırın içini yine buz gibi bir sessizlik kaplar. Hiçkimse konuşmak istemez. Az sonra Oturan Boğa’nın eşi Işıldayan Güneş sözü alır.)
Işıldayan Güneş: Sanırım artık burada durmak için bir sebebimiz kalmadı. Aylardan beri bir damla yağmur bile düşmedi. Hayvanlarımız telef oluyor. İnsanlar susuzluktan kavruluyor. Ortak bir karara varıp bir çare bulmalıyız.
Oturan Boğa: (Sen de mi der gibi Işıldayan Güneş’e bakar). Dua etmeliyiz. Yağmuru talep etmeliyiz. Sizin niyetleriniz buraları bırakıp gitmekse onu bilemem. Eğer gerçekten burayı vatan bilmişsek bırakıp gitmemiz söz konusu dahi olamaz. (Oturan Boğa, Mavi Gökyüzü’nün ve Parlak Yıldız’ın olduğu yöne doğru baktı. İkisi de yaşlıydı. Sanki onların bilgeliklerine sığınmak istiyordu.) Hepimiz büyük bir minnet duygusuyla asırlar önce buralara yerleştik. Buraları çok sevdik. Hatıralarımız bu diyârın toprağıyla, suyuyla, havasıyla yoğruldu. Damarlarımızda atalarımızın hatıralarının derin izleri var. Onlar bu topraklarda yaşadı. Onların hatıraları bizim için büyük bir güç demektir. (Oturan Boğa’nın, çadırın içinde kendi görüşlerinin aksine olanlara pek aldırdığı yoktu. Keskin bakışlarını çadırın içindekilerin üzerinde uzun uzun gezdirdi.) Benim fikrim buradan gitmemekten yanadır. (Son cümle çadırın ortasına güm diye düşüvermişti. Biraz sonra Mavi Gökyüzü söz aldı).
Mavi Gökyüzü: Ben de burada kalmaktan yanayım. Asırlardan beri atalarımızı, hayvanlarımızı besleyen bu toprakları bir süre yağmur yağmıyor diye bırakıp gidemeyiz. Fakat ben bu konuda Meyveli Ağaç’ın da fikrini sormak gerektiği kanaatindeyim.
Meyveli Ağaç: (Daldığı derin düşüncelerden başını kaldırırcasına mahmur ve sanki söylenenleri ilk defa duyuyormuş gibi) Oturan Boğa’nın asil sözlerinin her birine bütün yüreğimle katılmaktayım. Bu topraklar kaç nesli birden beslemiştir. Ona sırtımızı dönüp de gidemeyiz!
Bereketli Toprak: Peki ne yapacağız Meyveli Ağaç?
Meyveli Ağaç: Bekleyeceğiz ve dua edeceğiz.
Oturan Boğa: Evet, bekleyeceğiz ve dua edeceğiz.
Bereketli Toprak: (Mırıldanarak) Bekleyeceğiz ve dua edeceğiz!
(Bu sözler bir süre çadırın içine bir uğultu gibi yayıldı. Herkes belli belirsiz bu sözleri söylüyordu.)
Karşı Yatan Kara Dağ: (Kalktı ve çadırın ortasına doğru yürüyerek) Öyleyse bu karara bir itirazı olan var mı?
Yağız Küheylan: (Bir adım öne çıkarak) Eğer kimsenin buna artık bir itirazı yoksa hep beraber bekleyeceğiz ve dua edeceğiz.
***
(Oturan Boğa, yatağından sıçrayarak uyandı. Bir kabustan uyanmıştı sanki. Kendini çok yorgun hissediyordu. Gördüklerinin bir rüya olduğuna inanmıyordu. Günlerdir hasta yatağında “Bekleyeceğiz” ve “Dua edeceğiz” diyor, başında neredeyse onun ölümünü bekleyenler ise bu sözlerden hiçbir şey anlamıyordu. Az sonra Oturan Boğa’nın eşi Işıldayan Güneş içeri geldi.)
Işıldayan Güneş: (Büyük bir sevinçle adeya çığlık atarak) Uyandın demek! Çok şükür, çok şükür, çok şükür… (Heyecanla oğlu Ulu Su’ya seslenir. Ulu Su içeriye girer. Babasının uyandığını görünce o da çok sevinir.) Ulu Su! Koş hemen babanın dostlarına haber yetiştir. (Ulusu gider. Işıldayan Güneş, yatağın hemen yanı başında duran bir kuru bezle Oturan Boğa’nın alnında biriken terleri siler.)
Oturan Boğa: Meyveli Ağaç, Bereketli Toprak, Yağız Küheylan ve diğerleri neredeler?
Işıldayan Güneş: Hepsi de dışarıda toprağı işliyorlar. Bahar yağmurları çoktan başladı.
Oturan Boğa: (Şaşkın) Yağmur mu?
Işıldayan Güneş: Evet. Yağmurlar çok bereketli geldi. Her yer yeşerdi. Toprağı işleme sırası geldi.
(Oturan Boğa, bir süre duyduklarına inanamadı. Neden sonra gördüklerinin bir düş olduğunu daha iyi anladı. Çadırın içine dolan yağmur suyuyla karışık o keskin toprak kokusunu içine çekti. Yatağına yeniden uzandı. Bu arada onun uyandığını haber alan yakınları ve Zümrüd ü Anka Diyârı’nın sakinleri çadırın içine doluşmuşlardı. Liderlerini büyük bir sevinç ve huzurla izliyorlardı. Bu arada yaşlı bilge Mavi Gökyüzü de içeriye girmişti. Ona derhal bir yer verdiler. İki kadim dost Mavi Gökyüzü ve Oturan Boğa birbirlerinin gözlerinin derinliklerine bakıyorlardı.)
Mavi Gökyüzü: Geçmiş olsun Oturan Boğa. Şimdi nasılsın?
Oturan Boğa: İyiyim. Kaç gündür böyleyim?
Mavi Gökyüzü: Üç gündür uyuyorsun! Çok endişelendik. Ama Yaratıcı’dan asla ümidimi kesmedik. Bekledik ve dua ettik.
(Oturan Boğa, Mavi Gökyüzü’nün sözlerini duyunca hayretlere düştü. Sonra o mavi gözlerdeki derinliği ve sevgiyi görünce gülümsedi. Şimdi iki dost birbirlerine tebessüm ediyorlardı.)
(Perde kapanır.)